Büyük kedilere dokunmayan bir belgesel: ‘Kedicikler’
Share This Article
Son yıllarda bir hayli popüler olan 140journos’un yaptığı belgesellerin eleştirellikten uzak oldukları daha önce birçok kez söylendi. Hatta bazıları için (Bkz: Sakın Kader Deme) PR yani “reklam” çalışması benzetilmesi dahi yapıldı.
Türkiye’de gazeteciler ne yazık ki hikâye anlatıcılığı konusunda eksik kalıyor. Buna bir de habercilik iddiasındaki kurumların büyük bir çoğunluğunun prodüksiyon yetersizliği eklenince, gazetecilerin büyük hikâyeyi görsel bir anlatıya dönüştürmek konusunda eksiklikleri olabiliyor. Bunun ekonomi-politik sebepleri başka bir yazının konusu olsun.
140journos ekibi bu boşluğu iyi görmüş olacak ki güçlü görsel anlatı, çok iyi bir kurgu ile ortaya seyirlik işler çıkarıyor. Ama…
Gazeteciliğe sövüp ekmeğini yemek
Aması şu; 140journos gazetecilik ya da habercilik iddiasında bir yayın değil. Bunu zaten kurucuları Engin Önder verdiği bir söyleşide söylüyor. Önder aynı söyleşide, “Herkesin özgür düşünceyi aradığı şu dönemde Türkiye’de para kazanamayan bir gazeteci varsa problem kendisindedir,” diyerek gazetecileri aşağılamaktan da eksik kalmamıştı.
Belgesellerinin de sanki böyle bir iddiaları varmış gibi eleştirilmesi muhtemelen kendilerini rahatsız ediyordur. Ancak 140journos’un bilmeden ya da bilerek göz ardı ettiği şey, tarikatların ve cemaatlerin siyasal bağlamını ve toplum nezdinde olan ciddi etkilerini hesaba katmaması.
Tam da bu nedenle Adnan Oktar örgütünün bir Netflix belgeseli tadında “sex tarikatı” imajıyla bize sunulması rahatsız edici.
Çocuk ve kadın hakları odaklı çalışan gazeteciler cinsel istismar vakalarını haberleştirirken istimara dair detaylardan, yaşananları pornografikleştirmemek adına kaçınır. Kedicik belgeselinin temel sorunu da burada başlıyor.
5 Harfliler’de çıkan eleştiride de bahsedildiği gibi yaşatılan cinsel istismar, zaman zaman kullanılan görselleştirmelerle seyirciye tüm detaylarıyla anlatılıyor. Seyircinin gerçekten bilmesi gereken istismarın tam olarak nasıl yaşandığına dair detaylar mı yoksa bunca rezilliğin bu kadar zaman nasıl gözümüzün önünde yaşanabildiği mi?
Birincisi bazılarına göre hikâyeyi daha “izlenesi” bir hale getiriyor olabilir ama ben ikinci şıkkı seçiyorum.
140journos’un belgesellerinde bir denge politikası izlenmeye çalışıldığı, farklı mahallelerden insanların görüşlerine başvurulduğu dikkatinizi çekmiştir. Bu aslında bir gazetecilik pratiğidir. Kedicik’te benzer politika izlenerek bir tarafta Nagehan Alçı diğer tarafta Barış Terkoğlu’nun konuşturulması da aslında bu gazetecilik pratiğinin izlendiğini bize gösteriyor.
140journos ekibi benzer minvalde gelen eleştirilere yanıt verir mi bilmiyoruz. Ama bana göre; “biz gazetecilik yapmıyoruz” deyip, gazetecilerin konularına gazetecilik pratiği ile girdiğinizde, gazeteciliğin etik değerlerinden azade olamazsınız, olmamalısınız.
Makul ve makul olmayan tarikatlar
Bu yazı kaleme alınırken, 140journos’ta videoların devamına ilişkin bir bilgi verilmemişti ancak Kedicik videosunun tanıtım yazısında kullanılan “40 yılın sonunda güç bela çökertilen örgüt” ifadesi bu video özelinde, içeriğine dair önemli ipuçları veriyor.
Belgeselde örgütün din kisvesiyle nasıl uzun yıllar faaliyetine devam edebildiği, parasal kaynaklarını nasıl yarattığı ve en önemlisi Oktar’ın siyasetçiler ile olan ilişkisi es geçiliyor. Bunun yerine, AKP iktidarının 16. yılında düzenlenen bu operasyon bir kahramanlık destanı gibi anlatılıyor bizlere.
16 yıl neden beklendiğine ve örgütün mevcut iktidarla olan ilişkisine dair bir detay bulamadığımız belgeselde, aslında daha önce haberlerde okuduğumuz bir detay yer bulabiliyor; operasyonun dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan gizli yapıldığı bilgisi.
Ancak gelin görün ki bu detaya yer verilen dönemde Soylu da artık görevinde değil. Ekibin ilerleyen videolarda konuyu nasıl ele alacağını hep birlikte göreceğiz.
Öte yandan, örgütten kaçarak ifşalara başlayan ve önemli bir isim olan Ceylan Özgül, Katarsis X-TRA programında önemli bir noktaya parmak basıyor. AKP’nin iktidara geldiği 2000’lerin başında üniversiteye giden ve o dönem örgütle tanışan Özgül, örgüte katılma nedenini anlatırken o yıllarda cemaatlerin ne kadar popüler olduğunu ve bu yapılara katılmanın da teşvik edildiğinden bahsediyor. Bizzat devlet yetkililerinin söylemleriyle kendisini bu tarz yapılara yönlendirdiğini de eklemeden geçemiyor.
AKP’nin iktidara gelmeden cemaatlerin desteğini nasıl aldığı ve sonrasında yaşadıklarımız ortada. Yıllarca makul görülen, faaliyetleri desteklenen cemaatlerden bazılarının yıllar içerisinde meydana gelen çıkar çatışmaları sonucu “adadan ayrılışını” (!) hep beraber izledik. Geri kalan “makuller” ile yola devam ediliyor.
Sonuç olarak, Oktar ve diğer cemaatlerin ve bunlara bağlı örgütlerin operasyonlarla susturulmasının ardında onların kötü, halk düşmanı faaliyetleri yatmıyor. Yalnızca artık aynı yolda yürünmek istenmiyor.
Biz değil, suça ortak olanlar utansın!
Genç kadın; A9’daki yayınlarda Adnan Oktar’ın, kadınlar tarafından övülmediğinde yayını bir tuşla durdurup “kedicikleri” öldüresiye dövdüğünü, yayın yeniden başladığında herkesin kendisine bu yüzden övgüler dizdiğini anlattığında bu yayınları izleyecek yaşta olan veya olmayan herkesin içi cız ediyor.
Bu mağduriyeti nasıl fark edemedik diyoruz. Üstelik belgesel boyunca yıllarca örgüte hizmet etmiş Özkan Memati isimli erkek “çok gençtim” dışında tek bir özeleştiri bile sunmazken.
Kedicik belgeselini izlediğinizde öyle hissetseniz de suçlu biz değildik. Asıl suçlular “Kedicikleri” bizzat katıldıkları etkinliklerde, yayınlarda gördükleri halde kılını kıpırdatmayıp bu işleyişin sürmesine izin verenlerdir.
Asıl suçlular, sosyal devletin görevini yapmadığı, var olmadığı her çatlaktan sızan cemaat ve tarikatların büyümesine yol verenlerdir. Asıl suçlular kendi iktidarları devam edebilsin diye kız çocuklarını ve kadınları korumayanlardır.