Share This Article
Bilgi fakirlerinin bir çırpıda karaladığı Ortaçağ, yalnızca Antikçağ ile Yeniçağ arasındaki tarihî bir dönem değil, üniversitelerin kurulduğu, önemli din âlimlerinin yetiştiği, biliminsanlarının ve filozofların fikirler ortaya koyduğu, geçmişten gelen tartışmaların sürdürüldüğü ve bunlara yenilerinin eklendiği bir zaman dilimiydi. Bilgi ve kavram üretimi ile tartışmalar konusunda felsefe ve din iki önemli alan hâline gelmişti.
Endülüs, Kuzey Afrika ve Mısır arasında mekik dokuyan, büyük bir filozof ve ilahiyatçı olan, tıp ve felsefe gibi alanlarda eserler verirken astronomiye merakıyla ve hurafelerle mücadelesiyle öne çıkan, Yahudiliğin özüne ve ilkelerine ilişkin esaslarla ilgili metinler kaleme alan Maimonides ya da İslâm dünyasındaki ismiyle İbn Meymun; din ile felsefenin birbirine yakınlığını vurgulayan bir Ortaçağ filozofu ve din âlimiydi.

İbn Meymun, felsefi ve dinî söyleminde, rehber edindiği Aristoteles’in eserlerinden ve fikirlerinden faydalanmıştı. İbn Rüşd’le benzer şekilde, entelektüellerin ve diğer insanların hakikate ulaşmada kullanması gerektiğini savunduğu aklın, insana felsefi problemler üzerine düşünme ve dini anlama yolunu açacağını da söylüyordu. Bu manada modern Batı felsefesinin öncülerinden sayılıyor ve Yahudi kültür dünyasında her daim tartışılan bir isme dönüşüyordu.
Alberto Manguel, Hıristiyanların, Yahudilerin ve Müslümanların saygı duyduğu İbn Meymun’un hayatını ve fikirlerini anlattığı Maimonides: Akla İnanç’ta; Arap-İslam, Yahudi ve Hıristiyan kültürlerinin kesiştiği noktada yaşayıp eserler veren bir düşünür olarak niteliyor onu. İbn Meymun, Manguel’e göre inanç-gözlem-akıl bağlantısı kuran, Antik Yunan ve Ortaçağ ile sonraki asırları birbirine bağlayan bir fikir insanı.
Córdobalı Maimonides ya da Endülüslü İbn Meymun
Manguel, “büyük filozof”, “büyük yasa koyucu” ve “büyük hekim” dediği İbn Meymun’un, bazen öfkeli diyaloglar kuran kültürlerin iç içe geçtiği bir coğrafyada yetiştiğini hatırlatarak başlıyor söze. Teoriyi ve pratiği birbirine yaklaştırırken inanç için ölmeyi değil yaşamak gerektiğini anlatmak ve bilgi peşinde koşmak için yollara düşen İbn Meymun, bazen de sürgünde buluyor kendisini. Bunu ilgi duydukları, bildikleri, amaçları ve hakikat arayışını kavrayarak çözebiliriz:
Maimonides’in engin, çokluklar barındıran benliği neredeyse her şeye ilgi duyuyordu: Elbette din ve hukuk ama aynı zamanda matematik, mantık ve retorik, astronomi, etik davranış ve toplumsal ahlak, siyaset ve neyin bilinebileceği sorusu. Görünüşe göre müzik ve görsel sanatlar ona hitap etmese de diğer her şeyle ilgiliydi. ‘Geleneğin savunucusu Maimonides vardır, bir de onu yeniden biçimlendirme peşinde olan, Aristoteles’in öğrencisi Maimonides, ayrıca eleştirmen Maimonides, inançlı Maimonides vardır, bir de şüpheci Maimonides. Gerçek Maimonides hangisi?’ diye sorar meşhur bir Maimonides araştırmacısı.
Córdobalı Maimonides ya da Endülüslü İbn Meymun, Manguel’in ifadesiyle İslâm ve Yahudi kültürlerinin aslında birbirine yakın olduğunu düşünüyor ve tepkilere rağmen bunu anlatmaktan vazgeçmiyor. Başka bir deyişle zorlu yolculuğun ardından kültürel bir senteze ulaşıyor.
İbn Meymun, bahsi geçen sentezi yapabilmek için çocukluğundan itibaren öğrenmeye adıyor kendisini: Matematiği, tıbbı ve astronomiyi öğrenirken Talmut’u, Tevrat’ı ve Mişna’yı ezberleyip yorumlamaya başlıyor. Beri yandan İslâm’ı ve Hıristiyanlığı anlamak için kutsal kitaplara ve âlimlere başvuruyor. Kuzey Afrika, Filistin ve Mısır seyahatleri ise öğrendiklerini pekiştirmesini sağlıyor. Bazı trajediler de İbn Meymun’un bilgilerinin pekişmesinde pay sahibi: Babasının Mısır’da ölümü ve kardeşinin Hindistan’a giden bir ticaret gemisinin batması sonucu kaybı bunlara yalnızca iki örnek. Yaşadığı bu sarsıntılardan sonra girdiği bunalımdan kurtulmak için ruhunu duyularıyla canlandırmaya yöneliyor. Söz konusu eylemi ise sonraki yıllarda gözlemciliğiyle ve akletmesiyle oluşturduğu söyleminin en önemli aşaması hâline getiriyor. Aklı Karışıklar İçin Rehber’i bu dönemde yazarken bilginin ve öğrenmenin, Aristoteles’in söylediği gibi insanı mutluluğa götüren yolda önemli bir eşik olduğunun farkına vararak yaşıyor İbn Meymun; bunu ilahi bir amaç hâline getiriyor. Dini, tıbbı, astronomiyi, felsefeyi öğrenirken amacından hiç sapmıyor. Hayatının her ânına gözlemi ve öğrenmeyi yerleştiriyor. Manguel’in bu bağlamda bir notu var:
Maimonides’in tıbbi bilgisi derin ve hekim gözü, hukuk âlimi olarak Yahudi ve İslam hukukunu didik didik incelediği zamanki kadar keskindir. Galenos’un ve Hippokrates’in eserleri hakkında yorum yaparken bu klasik metinlere rasyonel bir bakış açısı getirmiştir.

Alberto Manguel, (çevirmen, yayınevi editörü, yazar ve 2016 ile 2018 yılları arasında Buenos Aires’te Arjantin Ulusal Kütüphanesi’nin direktörü) kitapların yaşamının tamamını biçimlendirdiğini söylüyor.
Ortodoks Yahudilerin yaftaları
Manguel, Maimonides’in felsefi söylemini kurarken karşısındakinin zihnini rahatsız eden soru ve yanıtlara karşılık vermeyi seçtiğini anımsatırken din ve felsefe barışı konusunda bir yorum yapıyor:
Maimonides, Tanrı’nın gösterdiği doğrularla dürüst ve aydınlanmış bir zihnin rasyonel çıkarımla algıladığı doğrular arasında çelişki olmadığına inanıyor, Yasa tartışmalarıyla felsefi sorgulama argümanları arasındaki asırlık şüpheleri gidermek istiyordu: Bu çelişkili durumu nevukhim yani ‘şaşkınlık/aklın karışık olması’ kavramıyla özetledi. (…) Maimonides, Aristoteles’in altın orta kavramının tefekkür hayatıyla erişilen ahlaki erdemle sınırlı olmadığı, doğal dünyadaki her alanı olduğu kadar yaratılışı da kapsadığı görüşündeydi. Maimonides altın ortanın kökeni hakkında bir tartışma sunmaz, sadece yerleşik bir hakikat olduğunu, onu destekleyecek daha fazla kanıta ihtiyaç duymadığını belirtmekle yetinir. Evren altın ortaya göre yaratılmıştır, bu yüzden değişemez, der. Bir şey ancak ondan çıkarılabilen bir fazlalık sayesinde ya da onda eksik olan bir şeyin iyileştirme amacıyla ilave edilmesiyle değişebilir. (…) Maimonides’in Yaratılış’ı Aristoteles’in metafiziğiyle uzlaştırmaya yönelik cesur girişimi Fransa ve İspanya’daki ortodoks Yahudiler ile daha liberal zihniyetli Yahudiler arasında uzun bir tartışmaya sebep oldu ve bazı Ortodoks Yahudiler, Maimonides’i inançsız olmakla yaftalayacak kadar ileri gitti.
Manguel, İbn Meymun’un yaşamının da fikirlerinin de gezginlik ve sürgünle şekillendiğini söylüyor. Hatta onun bu yönünü Ovidius’a ve Dante’ye benzetiyor. Gezgin, filozof, âlim, hukukçu ve hekim Maimonides’in tarihsel ilerlemeyi, keşiflerle değil öğrenmeyle mümkün gördüğünü de anımsatıyor Manguel. Onun bu özelliği, birbirinden ayrı gibi duran veya görünen alanlarda ya da disiplinlerde derinleşmesini sağlıyor.
Manguel bilgiyle, inançla ve akılla yoğrulmuş mutlu azınlığa seslendiğini söylediği Maimonides’in yazdığı ve onunla yazılan uzun bir fikir tarihinin okumasını yapıyor incelemesinde. Ardından İbn Meymun’un geçmişte ve bugün insanlık için ne ifade ettiğine, gelecekte yolumuzu nasıl aydınlatabileceğine dair birkaç satır kaleme alıyor:
Maimonides ömrü boyunca kahramanca sayılabilecek bir çabayla belli bir entelektüel özgürlüğün altın çağını geri getirmeye çalıştı, sürgünde geçen yılların ardından ona duyulan özlem gitgide artarken özgürlük uzaklaştı ve sonunda tamamen ortadan kalktı. Maimonides’in büyüklüğü, sorduğu hatırlanmayacak kadar eski sorulara vermiş olabileceği cevaplarda değil günümüze dek güçlü zihinlerde ve okurların zihninde uyandırdığı yeni sorular ve verimli düşüncelerdir. (…) İnsan ruhuna verilmiş en iyi araç olarak aklı kuvvetle savunması, erişebildiği çeşitli bilgi kaynaklarına doğal olarak yönelmesi, hem bireysel hem de toplumsal bedende toplumsal ve kişisel düzen kurma konusundaki kararlılığı, bir gün çok fazla siyasi, ekonomik ve tinsel alçaklık karşısındaki mevcut evrensel şaşkınlığımızdan sıyrılabilirsek bize örnek olabilir, böylece (umuyoruz ki) çok da uzak olmayan bir gelecekte daha iyi, daha adil ve daha mutlu aydın yaşamlar sürmeye başlayabiliriz.
Maimonides: Akla İnanç, Alberto Manguel, Çeviren: Şahika Tokel, Yapı Kredi Yayınları, 184 s.
