Share This Article
Arsene Guillot / Prosper Merimee / Çev: Neslişah Lotz / Can Yayınları / S.64
Fransız yazar Prosper Mérimée, gençlikleri, güzellikleri ile bambaşka toplumsal kesimlerden olan iki kadının dokunaklı hikâyesini ele alıyor. Varlıklı ve güzel Madam de Piennes, perişan vaziyetteki genç Arsène Guillot’ya yardım etmek için elinden geleni yapar. Fakat bir süre sonra aralarına bir erkeğin girmesiyle alabora olan iki genç kadının hikâyesi, trajik ve tutkulu bir aşk hikâyesinden çok, zorlayıcı bir ahlak ve tutku ikileminin öyküsüdür.
Kerkenez / Barry Hines / Çev: Özlem Yüksel / YKY / S.160
Küçük ve yoksul bir madenci kasabasında yaşayan on beş yaşındaki Billy Casper için hayat zorluklarla doludur. Ev onun için annesinin ilgisizliği ve ağabeyinin zorbalıklarıyla mutsuz bir yer haline gelmiştir. Ancak Billy zekâsı ve inadıyla hayatta kalmaya kararlıdır. Eğittiği doğanla kurduğu ilişki Billy’nin sevgiden yoksun dünyasında bir umut ışığı olacaktır.
Geçen Salı / Wolfgang Borchert / Çev: Nilgin Polat / Everest Yayınları / S.144
Kısacık ömrüne rağmen Alman edebiyatının tartışmasız en büyük isimlerinden biri olan Wolfgang Borchert, “Geçen Salı”da savaş dönemi insan manzaralarını, sıradanlaşan acıları ve paramparça hayatları yalın bir üslupla tahlil eder. Milliyetçiliğin ve farklı olana, farklı düşünene karşı körüklenen düşmanlığını ortaya koyar.
Osmanlı Kültüründe “Selilik” Sorunsalı / Taner Timur / Yordam Kitap / S.160
Gündelik dilde “deli” sözcüğünü çok kullanmamıza rağmen, siyasi tahlillerde “toplumsal paranoya”lara, “kolektif şizofreni”lere sıkça gönderme yapmamıza rağmen, yine de Türkiye’de deliliği çok boyutlu olarak kavramaya yönelik genel bir eksiklikten ve ilgisizlikten söz etmek mümkün. Oysa konu giderek önem kazanıyor çünkü yalnızca toplumsal psikoloji alanında değil, bireysel anlamda da Türkiye’de ruh sağlığı konusunda son yıllarda bir vahimleşme yaşandığı tıbbi verilerle ortada.
Osmanlı’da deliliği ve delileri merak etmekle işe başlayan Taner Timur, Cumhuriyet tarihine doğru genişlettiği araştırmasında şu soruların peşine düşüyor: Deliliğin diğer hastalıklardan farklı olarak organik nedenlerden kaynaklanmayan, çağlara ve ülkelere göre değişen “ideolojik” biçimleri var mıdır? Batı’da ve Osmanlı’da deliliğin ortaya çıkış koşulları ve delilere nasıl bakıldığı ne açılardan farklıdır? Bu farklılıkların oluşmasında dinin ve siyasetin etkisi nedir?
Taner Timur, ülkemizde tıp alanı dışında pek fazla incelenmemiş olan “delilik” konusunu tarihsel ve toplumsal açılardan ele alıyor.
Demirel / Tanıl Bora / İletişim Yayınları / S.576
Tanıl Bora’nın kaleme aldığı Demirel biyografisi, bir şahsın hayat hikâyesiyle sınırlı olmayan, Türkiye’nin 1940’lardan 2000’lere kadarki sosyal, siyasal, kültürel, zihinsel tarihinin çarpıcı bir anlatımını sunuyor.
Siyasal dünyanın da, gündelik hayatın da, milletin de, devletin de dönüşümünün Demirel portresinden yansımasına bakıyor; Demirel’in dilinden ve elinden dökülen bir tarihin yanı sıra, o tarihin o dilden neler çektiğini de kapsamlı bir şekilde inceliyor. Tanıl Bora’nın kaleme aldığı bu biyografi, anekdotlarla örülü bir Demirel öyküsü değil, bir fenomen etrafında ülkenin en önemli siyasal döneminin tarihini anlatıyor.
Yaşamı Üretmek / Melda Yaman / Dipnot Yayınları / S.344
Melda Yaman, kadın emeği ve toplumsal yeniden üretim perspektifini işliyor, özel olarak da Marksizm ile feminizm ilişkisine odaklanıyor. Marksizmin teorik kazanımlarını ataerki teorisine içererek, feminizmle Marksizm arasındaki yarığı kapatmaya yönelik bir adım daha atıyor.
Bütüncül bir teori çerçevesinde toplumsal yeniden üretim anlayışı, mevcut krizi sadece ekonomik terimlerle değil toplumun tüm boyutlarıyla yeniden üretiminin genel bir krizi olarak anlamamızı sağlıyor. Bugün, toplumsal yeniden üretimin birer parçası olan ucuz ve doğal gıda, karşılanabilir ve uygun kiralık ev, kamusal kreş ve yaşlı bakım kurumları, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmeti, hijyenik ped ve çocuk bezi vb. talepler, feminist talepler olarak öne çıkıyor. Gelgelelim, bu talepler sınıf mücadelesinin de birer parçasını oluşturuyor. Feminist hareketle sınıf mücadelesini buluşturan bu taleplerle, toplumsal yeniden üretim için verilen mücadele, sermayeye karşı bir mücadele halini alıyor.