Share This Article
Kendinden Kaçamayanın Öyküsü / Hans Fallada / Çev. Ahmet Arpad / Sel Yayınları / S.232 / Öykü
Hans Fallada’nın talihsizlikler, buhranlar ve psikolojik sorunlarla örülü gençliğinin dip noktasından günümüze seslenen Kendinden Kaçamayanın Öyküsü başlıklı öykü seçkisi, yazarın dünya çapında üne kavuşana ve çağdaş Alman edebiyatının önde gelen kalemleri arasında anılana dek atlattığı büyük bir badireyle ortaya çıkan tesadüfi bir keşiftir.
Fallada alkol ve morfin bağımlılığının yarattığı ekonomik krizi aşmak adına zimmetine para geçirir. Bu suçtan yargılandığı sırada dava dosyasına o dönem kaleme alınmış beş öyküsünü ekleyen adli tıp uzmanı Ernst Ziemke ise, Fallada’nın edebiyat tarihinde edineceği yeri her şeyden habersiz tümden değiştirir.
Kalıpları yıkan, başkaldıran ve toplumun dışına itilen ana karakterleri öykülerinin başköşesine yerleştiren Fallada, edebiyata atıldığı ilk günlerden bu yana ilgilendiği, Weimar Almanyası’nda tabu sayılan psikolojik ve erotik güdülerin ortak yanlarını, kadın-erkek ilişkilerindeki netameli çelişkileri cesurca işler. Çalkantılı yaşamından aktardığı kesitler ve romanlarına verdiği referanslarla zenginleşen ve yazarın ölümünden yaklaşık 70 yıl sonra açığa çıkan Kendinden Kaçamayanın Öyküsü ilk kez Türkçede…
Palmisano Ailesi’nin Sırrı / Rafel Nadal / Çev. Kübra Tekneci / Epsilon Yayınevi / S.324 / Roman
“İki dünya savaşı arasında küçük bir İtalyan kasabasında geçen bu yürek burkan hikâye, sonsuza dek aklınızdan çıkmayacak.”
Güney İtalya’nın zeytin ağaçları ve üzüm bağları arasında, birkaç dakika farkla bir kız ve oğlan doğar. Çok uzakta, Birinci Dünya Savaşı’nın hendeklerinde, ikisinin de babası yeni ölmüştür. Vitantonio’nun ailesindeki tüm erkekler hayattan silinmiştir.
Tek bir kişi hariç…
Birlikte büyüyen iki çocuk için savaş çok uzak görünür. Fakat Vitantonio’nun annesi ailenin tepesinde dolaşan ölüm lanetinden oğlunu korumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdır ve bir yalan söyler. Bu yalan, doğum günlerini paylaşan Giovanna’yla Vitantonio’nun hayatlarını yıllar boyunca birbirine bağlayacaktır. Ama ufukta onları birbirlerinden ayırabilecek bir başka savaşın bulutları toplanmaya başlamıştır…
Yanımda Kal / Eylem Ata Güleç / Yapı Kredi Yayınları / S.96 / Öykü
Yürüyüşe çıkmış gibi değil de belli bir yere ulaşmaya çalışır gibi hızla yürüdüğümü fark ediyorum. Demirciler Çarşısı’na yaklaşmışım. Bir an durup bunun ne anlama gelebileceğini düşünüyorum. Ayaklarım neden beni buraya sürükledi? Yıkılan ve yerine yenilerinin yapıldığı evlerle yıkılmayı bekleyen evlerin bir arada bulunduğu sokağın başında duruyorum. Yıkılmayı bekleyen evlerin harap duruşu geçmişten geleceğe uzatılmış sızlayan ince bir damar gibi. Duvar dibinden yürümek bizim ailenin adım atmaya başlayan çocuklarına öğrettiği ilk kuraldır. Duvar dibinden yürüyerek çarşıya giriyorum.
Eylem Ata Güleç’in üçüncü öykü kitabı Yanımda Kal, okuru etkisi ömür boyu süren bağların kurduğu bir saklambaç oyununa davet ediyor. Oyun, kendini dünyaya, yaralanmaya açanların uyumsuz bir ritimde tökezlemelerini, düşmelerini ve birbirlerine sarılarak yeniden kalkmalarını takip ediyor. Eylem Ata Güleç’in yazını duvar aralarından kısık gözlerle bakan kertenkelelerde, içine saklanılan aynalı dolaplarda, iğde ağaçlarının altında bulduklarıyla güçleniyor.
Cumartesi Anneleri – Galatasaray Meydanı’nda 1000 Hafta / Serdar Korucu / Doğan Kitap / S.352 / Anı
1000 hafta… Bir başka deyişle yaklaşık 10 milyon 80 bin dakika. 168 bin saat. 7 bin gün. 229 ay. 19 yıl… Türkiye’nin tartışmasız en uzun soluklu ve hâlâ devam eden eylemi olan Cumartesi Anneleri, 1000. haftasını geride bırakıyor. Bu çalışma, sesini duyurmak için kendini Galatasaray Meydanı’nda bulanları, bulmak zorunda kalanları konu alıyor.
Ve elbette eylem yapmalarının nedeni olan kayıplarını…
Sanatçı İmgesinin Oluşumu / Ernst Kris, Otto Kurz / Çev. Sabri Gürses / Minotor Kitap / S.160 / Sanat
“Bu, sıradışı bir kitap. Fikirlerinin zenginliği ve çok sayıda belgeye dayanması, başka uzmanları kalın, dipnotlarla dolu bir cilt yazmaya sürüklerdi. Ernst Kris ve Otto Kurz ise, cesur spekülasyonlardan kaçınmadan ve sunmak istedikleri kanıtların çeşitliliğini hiç azaltmadan büyük bir dil ekonomisi sergiliyorlar… Eseri yeniden okurken, her sayfada gözün gördüğünden çok daha fazlasının olduğunu fark ettim.”
–E. H. Gombrich
Bir Cereyan Hâsıl Oldu: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İstanbul’da elektrikli Yaşam / Nurçin İleri / Tarih Vakfı Yurt Yayınları / S. 248 / İnceleme
Elektrik günümüzde modern hayatın vazgeçilmez bir parçası. Uzak mesafeler kat etmemizi sağlayan ulaşım araçları, hastanelerde, işyerlerimizde, evlerimizde farklı amaçlar doğrultusunda kullandığımız elektronik cihazlar, geceleri bizlere güvende olduğumuz hissini veren kent ve sokak ışıkları…
Peki, günümüzde hayati bir rol oynayan elektrik gündelik hayatımıza nasıl girdi, düşünce ve duygu dünyamızı, alışkanlıklarımızı, doğal ve kentsel çevremizi, üretim ve emek biçimlerimizi, tüketim kültürümüzü nasıl etkiledi ve tüm bunlardan nasıl etkilendi? Bir Cereyan Hâsıl Oldu, uzun süredir elektrik enerjisi üretim, dağıtım ve tüketim pratiklerine kafa yoran tarih, iktisat, mimarlık ve şehir planlama, endüstriyel tasarım gibi farklı disiplinlerden araştırmacıları bir araya getiriyor.
Yazın dünyasından bilim dünyasına, yabancı sermaye ile yönetilen şirketlerden fabrika mekânına, sokaklardan evlere uzanarak, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e siyasi elit ve aydınların, mühendis ve mimarların, uluslararası finansal girişimci ve işçilerin, aynı zamanda tüketicilerin elektrik teknolojisi ve altyapısıyla nasıl ilişkilendiğini ele alıyor.
Bunu yaparken de teknoloji, siyaset, küresel kapitalizm, emek, toplumsal cinsiyet ve maddi kültür temalarına odaklanıyor. Teknolojik gelişmeleri cafcaflı bir başarı hikâyesi olarak sunan anlatılar yerine, elektriğin sosyal ve kültürel serüveninin izini sürerek, bu teknolojinin ilerlemeci ve umut vadedici yanlarının yanı sıra gerilim, eşitsizlik ve huzursuzluk üreten olumsuz yanlarını da açığa çıkarmaya, elektriğin çok boyutlu bir resmini çizmeye çabalıyor.