Share This Article
Christie Malry’nin Dünyayla Hesabı / B. S. Johnson / Çev. Firdevs Ev Şimşek / Can Yayınları / S.136 / Roman
Christie Malry, büyük çoğunluğu türlü makinelere kâğıt parçaları sokuşturmakla geçen uzun bir günün sonunda Çift Kayıt’ın olağanüstü simetrisi üzerine düşüncelere dalmış bir halde Tapper’s ofisinden evine doğru yol alıyordu. Sonraki kısımlar için Christie’nin zihninde bir gezinti yapmanın iyi olacağını düşünüyorum; tabii olayların aslında kimin zihninde yaşandığını hepiniz gayet iyi bildiğinden, buna daha ziyade bir gezinti illüzyonu diyelim.
Christie Malry düz biridir. Para kazanması gerektiği için on yedi yaşındayken büyük bir bankada işe girer. Kasvetli iş ortamı ve işyerindeki ilişkiler Christie’yi huysuzlaştırır. Zaman geçtikçe, yıllarını aynı bankada, konfor alanında geçirip emeklilik yaşı gelene kadar beklemek yerine akşam sınıflarına katılıp muhasebe öğrenmeye ve iş değiştirmeye karar verir.
Muhasebe derslerinde öğrendiği çift kayıtlı hesap yöntemini kişisel hayatında dünyayla hesaplaşmak için kullanmaya başlar. Bundan sonra gündelik hayatında canını sıkan, onu zora sokan ne varsa çift kayıt yöntemiyle –yani alacak verecek hesabı tutarak– belirleyecektir. Ancak yeni işyeri, yeni arkadaşlar ve intikam planlarıyla birlikte hesaplar karışır.
Kupa Kraliçesi / Akira Mizubayashi / Çev. Gözde Koca / Yapı Kredi Yayınları / S.168 / Roman
1939 yılı. Paris Konservatuarı’nda öğrenci olan Jun, Çin-Japon Savaşı patlak verince Japonya’ya dönmek zorunda kalır. Sadece Fransa’yı değil, “Kupa Kraliçesi” dediği büyük aşkı Anna’yı da ardında bırakır. Savaşın sonuçları her ikisi için korkunç bir yıkım olacaktır.
Yıllar sonra, Paris’te yaşayan genç viyola sanatçısı Mizuné, hiç görmediği büyük ebeveynleri Jun ile Anna’nın yaşadıklarını hatırlatan bir roman keşfeder. Bu romanda anlatılanlar onu savaşın ve insanların acımasızlığı karşısında müziğin iyileştirici gücüne doğru gizemli bir yolculuğa sürükler.
Akira Mizubayashi “Kupa Kraliçesi”nde 20. yüzyıl Japon tarihinin karanlık bir dönemini klasik müziğin inişli çıkışlı notaları eşliğinde resmediyor.
Karanlığı Taramak / Philip K. Dick / Çev. Yelda Rasenfos / Alfa Yayıncılık / S.368 / Roman
1994 yazı. Yer: Orange County California. Ölüm olarak da bilinen “Ö” Maddesi beynin iki yarısı arasındaki bağlantıyı koparıp kullanıcılarını geri dönüşü olmayan beyin hasarı veren korkunç uyuşturucu Los Angeles sokaklarında. Uyuşturucunun kaynağının peşindeki bir gizli ajan Fred, kullanıcı kılığına girerek Bob Arctor adıyla bağımlıların arasında yaşar ama çok geçmeden kendisi de bir bağımlıya dönüşür. Aynadaki silik görüntü gerçekte kim?
Philip K. Dick’ın yarı otobiyografik romanı, bölünmüş kişilikler, uyuşturucu, paranoya. Şimdi her şeyi aynada silik bir görüntü gibi görüyoruz ama bir gün gerçeği göreceğiz.
Feminist Mercekten Güzide Bir Arayış / Zeynep Tek / İletişim Yayınları / S.212 / Araştırma
Son dönem Osmanlı ve erken Cumhuriyet devri edebiyatçılarından biri olan Güzide Osman, feminist aktiviteleri ve edebi üretimi dolayısıyla anti-feminist literatürün hedef aldığı isimlerin arasında olmuştur.
Zeynep Tek’in “Güzide Hanım”ın kim olduğu sorusunun peşinden giderken Harvard Üniversitesi’nin kütüphanesinde Nezihe Muhittin’in “Güzide Osman Hanımefendiye” imzaladığı kitaba tesadüfen dokunuşu, bu kitabı ören ilk ilmiktir. 1924’te Nezihe Muhittin’in temelini attığı Kadın Birliği’nin kurucularından olan Güzide Osman (1902-1974) sehven Güzide Sabri’nin (1883-1945) müstear adı olarak geçer.
Feminist Mercekten Güzide Bir Arayış iki Güzide’nin tarihinin nasıl birleştiğini ve ayrılacağını anlamaya çalışıyor. Bir yandan feminist biyografi ekseninde Güzide Osman’ın izlerini kaynaklarda sürerken Güzide Sabri’nin mükerrer hatalarla yazılan biyografisini tashih ediyor, diğer yandan metinlerini temel alarak Güzide Osman’ın şair, hikâye yazarı ve tiyatro eleştirmeni kimliklerini toplumsal cinsiyet, hastalık, milliyetçilik ve mizah ekseninde anlamlandırıyor.
Özellikle romantik şiir ve mensurelerde, divan şiirinde olduğu gibi, toplumsal cinsiyet kimlikleri arasında “salıncak” kuran ne eril ne dişil (hem eril hem dişil) söyleme özel bir önem atfediyor. Feminist bir biyografi ortaya koymanın ötesinde, tarihin unuttuğu ve unutturduğu bir kadın yazar ve şaire iadei itibar, hatta iadei şahsiyet ediyor.
Haberler – Bir Kullanma Kılavuzu / Alain De Botton / Çev. Zeynep Baransel / Everest Yayınları / S.272 / İnceleme
“Gelin görün ki garip bir şekilde, haberlerin saat başı önümüze koyduğu sözcükler ve imgeler hakkında bize eğitim vermeye kimse pek yeltenmez. Othello’nun konusundan ne anlam çıkarılacağını bilmenin, New York Post’un ön sayfasının nasıl çözümleneceğini bilmekten daha önemli olduğu düşünülür. (…) Verilen haberlerin gerçeklik algımızı etkilemekte ve ruh halimizi (burada ruh kelimesi herhangi bir doğaüstü çağrışım içermez) şekillendirmekte nasıl şiddetli bir etkisi olduğu bize asla sistematik olarak anlatılmaz.”
Tüm dünyanın, günlük hayatın altındaki felsefi mekanizmaları anlaşılır bir dille çözümlediği kitaplarıyla tanıyıp sevdiği Alain de Botton, bu kez haberleri mercek altına alıyor. Politika, Dünyadan Haberler, Ekonomi, Ünlüler, Felaket, Tüketim gibi başlıklar altında haberlerin nasıl okunabileceğine dair bir kılavuz sunuyor. Her gün maruz bırakıldığımız bu bilgi yığınının gerçeklik algımızı nasıl şekillendirdiğine ve nasıl analiz edilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Hilekar Hücre / Athena Aktipis / Çev. Mehmet Doğan / Koç Üniversitesi Yayınları / S.264 / Bilim
Kansere neden olan etkenleri düşündüğümüzde evrim ilk aklımıza gelenler arasında değildir. Oysaki evrim ve kanser yakından ilişkilidir. Dünya’nın uzun tarihi içinde yaşamı mümkün kılan süreçler kanserin de yaratıcısıdır. Kanserin evrimsel kökenlerinin anlaşılması bize kanser tedavisinde daha etkili, devrim niteliğinde çözümler bulma şansı verebilir.
Hilekâr Hücre’de Athena Aktipis kanser ile evrim arasındaki sıra dışı ilişkiyi anlayabilmek için milyarlarca yıl geriye giderek tekhücreli yaşamdan çokhücreliliğe geçişin izlerini sürüyor. İşbirliği içindeki hücrelerden bazıları, hilekâr olanlar, kaynakları aşırı kullanmaya, kontrolsüz çoğalmaya başlar. Sonuç kanserdir. Kanserin her yerde karşımıza çıkması evrimin bir sonucudur ve çokhücreli yaşam devam ettiği müddetçe kanser de varlığını sürdürecektir. Öyleyse kanseri tedavi etmekten vazgeçmemiz mi gerekiyor? Aktipis, kansere başka bir mercekten bakmayı öneriyor. Hastalık hemen yok edilmesi gereken bir düşman değil, uzun vadede kontrol altında tuttuğumuz bir yoldaş olabilir.
Kanserin biyolojik geçmişimizin, bugünümüzün ve geleceğimizin parçası olduğu ve evrime karşı vereceğimiz bir savaşı kazanmamızın mümkün olmadığı gerçeğini kabullenirsek, kanser tedavileri daha akılcı, daha stratejik ve daha insani olabilir. Hilekâr Hücre kanserin temel doğasını ve kanserle olan ilişkimizi yeniden düşünmeye davet ediyor.