Alman araştırmacı Götz Wienold’un bu roman üzerine 1986’da kaleme aldığı bir inceleme yazısından, “Vergilius’un Ölümü”nde zaman, ölüm ve sonsuzluk üzerine bölümler aktarılmaktadır.
“Bilim, edebiyatın sorunlarından farklı olmayan sorunlarla karşı karşıyadır: Sürekli olarak sorgulanan dünya modelleri oluşturmakta, tümdengelim yöntemi ile tümevarım yöntemi arasında gidip gelmektedir ve kendi dilsel geleneklerini nesnel yasalar olarak almamak için hep tetikte olmak zorundadır. Bu durumla başa çıkacak bir kültür ancak bilim sorunsalı, felsefe sorunsalı ve edebiyat sorunsalı sürekli olarak birbirlerini sorgular hale geldiklerinde…
Samuel Beckett, 17. yüzyıldan kalma anlaşılmaz bir Hristiyan aşırıcılığını sanatsal bir vizyona ve alışılmadık bir kişisel felsefeye dönüştürdü.
Beckett’in iç seslerin yayılmacılığını keşfetmesi ve kurmaca dünyalara aktarması aynı zamanda iç ses aracılığıyla kendi kendimizle girdiğimiz diyalog ve edebi karakterlerin yaratılması ya da alımlanması arasındaki ilişkiye, hatta iç sesle benlik anlayışımızın anlatısal inşasının sıkı sıkıya bağlı olduğuna işaret ederek araştırma alanını genişletebilir.
1990 yılında yayımlanan Yavuz Baydar, Lütfi Özkök röportajının üzerinden 34 yıl geçti. O yıllarda İsveç’te yaşayan ozan ve fotoğrafçı Lütfi Özkök, Samuel Beckett’le olan dostluğunu Yavuz Baydar’a anlattı.
İnsanlar arasında olup biteni anlar, karşılaşmaları kaleme alır, kalıpları ve alışkanlıkları eğip bükerken münzeviliğini koruyan; Emil Michel Cioran’ın ifadesiyle “yeraltında kalma inatçılığından taviz vermeyen” Samuel Beckett, dünyayı bir yazboz kâğıdı olarak görmüştü. Anlaşılması güç fakat içine girmeyi başardığınızda pek çok kapı açan; “absürdü, umutsuzluğu, boş gökyüzünü, iletilemeyeni ve ezeli yalnızlığı anlattığı” şiirsel bir üslup geliştirmişti.
Samuel Beckett, 118 yaşında