Share This Article
Doğanın sesini işitmeyi bıraktığımızdan, tabiata uygun yaşamayı terk ettiğimizden ve sırtımızı dönerek onunla mücadeleye girdiğimizden beri yeryüzünün dengesini bozduk. Mevsimler eskisine benzememeye başladı, ekolojik krizlerle yüzleştik ve hayli yalın olan doğanın işleyişini altüst ettik. Şimdi bir yok oluş sorunu hâline gelen iklim değişikliğinin ve ekolojik krizlerin etkilerini azaltmaya uğraşırken uzak ve yakın geçmişin doğal ritmini yâd ediyoruz. Dengeyi ve doğanın yaşamını eskiye döndürebilir miyiz diye düşünüyoruz.
Öykülerinde, romanlarında, araştırmalarında ve incelemelerinde doğa-insan-kültür uyumuna yer verirken mitolojiye, felsefeye, tarihe ve yaban hayata dair notlar paylaşan; tabiatın diline yoğunlaşan, geçmişten günümüze doğru yolculuklara çıkan, günümüzün tüketen bireyi ile vakti zamanının alçakgönüllü insanı arasındaki ayrımlara dikkat çeken, yapaylığın gemi azıya aldığı dünyada doğanın direnişinden ve özgürlükten yana zar atan, renksizleştirme harekâtına karşı yeşili savunan, insanmerkezciliğe karşı hayvanları ve bitkileri hatırlatan; kısacası doğayı ve doğal olanı anımsatan Deniz Gezgin, Doğa Defteri’nde antropoloji, mitoloji, edebiyat, tarih gibi pek çok disipline atıflar yaparak doğanın işleyiş sürecini ve takvimini getiriyor karşımıza. Diğer bir ifadeyle dört mevsim ve onlar içindeki pek çok olayın hikâyesini anlatıyor.
Gökyüzündeki ve göğün altındaki yaşam
Doğa Defteri, kımıldayan tabiat ve hayatın bir anlatımı aslında; her mevsimin taşıdığı canlılığa ve yarattığı yaşama imkânlarına gönderme yapıyor Gezgin: Ölmeyip köklenen ağaçlara, uykuya yatan bitkilere ve hayvanlara, rüzgârlara, yağmurlara, fırtınalara yani “doğanın zamanına” dair bir metin bu:
Doğanın zamanı geçişlidir, kendiliğinden akar. Bazı gün fırtınalarla açılır göç yolları, bazı gün sessizlikle. Havada kuş geçimi rüzgârları eserken, denizler yalıçapkınları için gündönümünde durulur. Doğanın çitleri yoktur, sınır boyları ya da boy sıraları.
Doğa, daimi kıpırtıyı ve canlılığı temsil ediyor. Gezgin, bu hakikatten hareketle tabiatın takvimini, dönüşümünü, bitmek tükenmek bilmez oluşunu ve direnişini hatırlatıyor bize.
Hatırlattığı bir başka şey, doğa-kültür bağlantısı. Arayan ve bulan insan ile veren ve gösteren doğanın oluşturduğu yaşam. Öte yandan, doğa ve insanın vakitleri arasındaki ilişki. Mesela, “dünyanın karnını ısıtan” cemreler, toprağın harekete geçişi ve insanın buna ayak uydurması, bahsi geçen ilişkiye dâhil. Gezgin ise bunu hem mitoslarla hem de halk hikâyeleriyle zenginleştirirken ilkbahara dair küçük bir not düşüyor:
İlkbahar bir duyum mevsimidir, seslerin, kokuların yalnızca kırsalda değil kentlerde dahi uygun boşluklarda dolaştığı dalgınlık zamanıdır.
Tabiatın işleyişinin ve sesinin kayıtlarını getiriyor karşımıza Gezgin. Gözü yaşlı ayları, baş döndüren rüzgâr vakitlerini, değişken ve esrik günleri, gelen ve giden soğukları, sıcakları ve daha pek çok doğa olayını ve doğal olayı da katıyor bu kayıtlara.
Şimdilerde ticarileştirilen ve hesabileştirilen yaşamın birer parçası hâline getirilmeye çalışılan mevsimler ve doğa takvimi, tabiatın incelikleri yani gün dönümleri, uzayan ve kısalan gündüzler, hareket ve durağanlık olarak karşımıza çıkıyor. Bunlar aynı zamanda, gökyüzündeki ve göğün altındaki yaşamın getirdiklerini simgeliyor. Beri yandan her mevsime özgü eylemlerin, hem mitolojik hem de bilimsel bir tarafı olduğunu anımsatıyor Gezgin:
Eskiler toprak işlerini ayın döngüsüne uydurur. Ay ışığı nem taşır. Ayın ilk yarısında yılan gibi zehirli sürüngenlerin gücünün artacağına inanılır, dikimler de ayın ilk yarısında yapılır ki bitki bol meyve tutsun. Şeftali, kavun, karpuz, kabak, hıyar ve susam gibi yaz mahsulleri ay ışığıyla gelişir, derler.
Dert getiren rüzgârlar, müjde taşıyan kuşlar
Mevsimlerin, halk hikâyeleriyle ve mitoslarla bağını ortaya koyarken bilimsel temellerini de gösteren Gezgin, doğal döngüyü insanın yaşamıyla ve alışkanlıklarıyla beraber sunuyor. Tarımın, barışın, bolluğun, bereketin, mücadelenin ve hatta bazen savaşların doğal işleyişle ilintisini açıklıyor. Dert getiren rüzgârları, müjde taşıyan kuşları, çayır aylarını, çürük ayları, harman sıcaklarını ve zemheri ayazlarını takvmine ekliyor. Bitişleri ve yeni başlangıçları da:
Yaz sonu ilk uğurlananlar baharda ilk sevinci getirenlerdir. Leylekler mevsimi de alıp götürür. Ağustos sonu başlayan göçler eylül sonuna dek sürer ve günden güne ışık kırılır. Hissedilen serinliği, yaprakların ve ışığın sarı sıcak dönüşümü dengeler. Böylece yaz biter, çıra zamanı başlar. Mercan fırtınası ağustosun son günü sulardan doğru eser, kuruyup düşenlerin ve eksilenlerin boşluğuna serin bir yeşerti aşılar.
Gezgin’in hatırlattıkları, doğayı ve mevsimleri anlama rehberi diye nitelenebilir. Tabiatın yeni bir mevsime hazırlanışı kadar canlıların da buna verdiği tepkilerin bir anlatımı bu:
Yağmurun yaklaştığını bitkiler kadar hayvanların davranışlarından da anlamak mümkün. Kaplumbağalar uzun süreli yağışları yükseklerde karşılamak için günler önceden yol alır, karıncalar da yuvalarının girişini su baskınlarına karşı yükseltir, arılar kovanlara, çekirgeler ormanlık alanlara saklanır.
Canlılık ve durgunluk vakitlerinin, geliş ve gidişlerin, uyku ve uyanışların, yeryüzü ve gökyüzünün değişimlerinin, göç zamanlarının, dört mevsime özgü fırtınaların, yağmurların, rüzgârların, sıcak ve soğukların yanı sıra bunların insanın yaşamıyla ve kültürüyle bağlantısını anlatıyor Gezgin. Fakat doğanın, mevsimlerin ve yaşamın keskin çizgilerle sınırlanamayacağını ve eskiyi de hatırlatıyor:
Bir zamanlar nasıl yaşanacağına, hareketli takvimler yön verirdi. Toprağın, ekinlerin, bolluk taşıyan su kaynaklarının mevsim geçişlerine uyumla giyinip soyunduğu, dolup boşaldığı bu çok da eski olmayan zamanlarda, mevsimler eşit günlere bölünmüş sayılı aralıklardan ibaret değildi. Bir mevsimin süresi ve karakteri, toprağın, bitkilerin, takımyıldızların, yağmurların kararıyla biçimlenir, doğanın zaman kuşağı kendi hâlince salınırdı. Bu döngüsel seyir değişken bir ritimle gezinen bütün bir canlılıktı.
Buralardan baktığımızda Doğa Defteri; bir hatırlatma, tabiatı anlama ve döngüleri kavrama metni. Bakmak ve görmek isteyenlere, merak edenlere sesleniyor.
Doğa Defteri, Deniz Gezgin, Yapı Kredi Yayınları, 96 s.