Share This Article
Thurber, Mark Twain’den sonra gelen en iyi Amerikan mizah yazarı olarak değerlendiriliyor. Yazı ve çizgilerinde belirleyici öğeler melankoli ve humor anlayışıdır. Yazarın kendi deyişiyle humor, soğukkanlı bir şekilde aktarılan bir tür duygusal kaostur. Yapıtları arasında en önemlileri otobiyografik bir çalışma olan My Life and Hard Times, The Thurber Carnival, The Thurber Albüm, The Years with Ross ve The White Deer’dır. Yazarın, daha önce Walter Mitty’nin Gizli Dünyası adlı öyküsü Türkçeye çevrilmiştir.
Hiç kimse, hemen bildireyim, benden evlilik saadetinin sürekliliği, Amerikan kadınının özel odası ve şömine başı huzurunun korunması için bir dizi kural saptamamı istemedi. Bir gün evimin karşısındaki apartman dairesinde bir çiftin el kol hareketleri yaptıklarını, masaları yumrukladıklarını ve birbirlerine objets d’art fırlattıklarını görünce bu fikir aklıma geldi. Ne dediklerini duyamıyordum, ancak gülle atışının, çekiç fırlatılışını izlemesinden kesin olarak anlaşılıyordu ki, taraflardan biri kadın ya da erkek (avukatların deyimiyle) bir diğerine, erkek ya da kadın, feci bir şekilde hakaret etmişti.
Daireleri, altını üstüne getirmeden önce, çok rahat ve zevkli döşenmişti, ancak şimdi, erkeğin şömine başında ocağın demir ayaklığıyla, kendini divanın arkasında sağlam bir şekilde garda almış olan kadının havada daireler çizdirerek fırlattığı Doulton heykelciklerinden korunmaya çalıştığını gözlerken, buna inanmak oldukça zor. Bu heyecanlı fakat pahalı muharebeye neyin neden olduğunu merak ettim ve genel olarak kocalar ve karıları üzerine derin derin düşünürken Mutlu Bir Evlilik İçin Önerdiğim On Kural‘ı derli toplu bir hale getirdim.
“Şapkasına iltifat edin”, “Hobilerini paylaşın”, “Onun eşi olduğunuz kadar sevgilisi de olun” ve “Sakın misafir odasına bir sarışın almayın” gibi modası geçmiş öğütleri, sadece tekrarlanmaktan dolayı eskidikleri için değil, aynı zamanda amaçlarına ulaşamadıkları için önlemeye çalıştım. Belki de yepyeni bir kurallar dizisine ihtiyacımız var. Her neyse, hazır olun ya da olmayın, Amerikan erkeğinin (homo Americansis) ve eşinin doğası ve davranışları, hataları ve yanlış anlamalarını araştırmakla geçirdiğim elli yılın (küçük bir çocukken başladım bu işe) sonuçları işte burada.
‘Küçültücü yorumlar kafada bir cam küllük patlamasıyla sonuçlanacaktır’
BİRİNCİ KURAL: Kutsal birlik taraflarından herhangi biri, bir diğerinin eski kız arkadaşlarını ya da sevgililerini hor görmemeli, yermemeli ve onun hakkında kötü şeyler söylememeli. Eşin, diğer cinsiyetten eski arkadaşlarının karakter, görünüş, zekâ, yetenek ve başarılarına yönelik saldırıları evde huzursuzluk nedenlerinin en belirginidir. Kederli bir deneyim diye adlandıracağımız bu sevgili gevelemeleri, uzun süren iç karartıcı hava koşulları, fazla miktarda alınan viskili içkiler, bir gece önceden kalmalar, bir diğerinin bir ağaç kovuğunda mektup sakladığı ve bulduğu ya da postacının yolunu kestiği, ya da köşedeki bakkaldan gizli telefonlar ettiği kuşkularıyla beslenir. Bu korkuların hemen hemen hep asılsız olduğu ortaya çıkar, ancak hepimizin bildiği gibi, asılsız korkular, haklı korkulardan daha da kötüdür.
Eski erkek ya da kız arkadaşlar hakkındaki iftiralar, üstü kapalı sözler, düşünceler ya da açık sataşmalar her zaman önlenmelidir. Özellikle kaçınılması gereken deyişlerden birkaçı: “Cornell’de kaptığın o şiş parmaklı ikinci lig, üçüncü beyzbol oyuncusu”; “Hangi kızı kastettiğimi biliyorsun-hani o okuması olmayan koca popolu kız”; “Baykuş gibi öten eski aşkın” ve “Hatırlıyor musun onu Daniel Boone gibi giyinen ve sakız çiğneyen eski yarasa”… Evli çiftin birisi ya da her ikisi tarafından bu tür küçültücü yorumlar sürekli olarak yapılırsa, mutlaka boşanmayla, ya da en iyisinden, kafada bir cam küllük patlamasıyla sonuçlanacaktır.
İKİNCİ KURAL: Erkek, kadının arkadaşlarının isimlerini öğrenmek için içten bir çaba göstermelidir. Bu kolay bir şey değil. Son otuz yıl içinde bir üniversiteyi bitirmiş ortalama bir kadın en azından yedi sınıf arkadaşıyla ilişkisini sürdürür. “Kızlar” diye bilinen bu hanımlar zikredildikleri sırayla Mary, Marian, Melissa, Marjorie, Maribel, Madeleine, Miriam diye adlandırılırlar ve bunların hepsine de sözünü ettiğimiz dikkatsiz koca tarafından Myrtle denir. Bu tabii ki anlaşılabilir bir şey, çünkü hepsine de kısaltılmış olarak sırasıyla Molly, Muffy, Missy, Midge, Mabby, Maddy ve Mims diye hitap edilir. Dikkatsiz koca, düşüncesizliğinden ya da tamamen lanetliğinden, hepsine Mugs, ya da daha da zalimliği tutarsa, Mucky diye hitap eder. (1)
Tüm bu kızlar evlidir, birisi bir Ben Tompkins ile ve bu hatırlayabildiği tek isim olduğundan, kahramanımız, kocaların hepsine Ben ya da Tompkins diye hitap eder ve tüm karışıklıkların ve sıkıntının üzerine tuz biber eker.
O halde, okumuş bir kızla evliyseniz, kız arkadaşlarının ve onların kocalarının isimlerini doğru belleyin. Bu, Midge ve Harry (Mucky ve Ben değil) iyi akşamlar dileyip eve gittikten sonra ortaya çıkabilecek bitip tükenmek bilmeyen tartışmalardan bazılarını önleyecektir.
ÜÇÜNCÜ KURAL: Erkek, karısına, partilerde herkesin ortasında hakaret etmemeli. Evin mahremiyetinde hakaret etmelidir. Böylece, eğer erkek, karısının yaptığı suflelerin, dış saha oyuncusunun eldiveni kadar sert olduğunu düşünüyorsa, bunu, mükemmel bir suflenin ikram edildiği bir resmi akşam yemeğinde değil de, evde söylemeli. Aynı kural kadın için de geçerli. Kocasının erkek arkadaşlarını ya da kadın arkadaşlarını, 1907’lerin Papa Hartford’u gibi dans edişi ya da çocukların tavşan kümesinde kitlenip kalışı gibi komik öykülerle onun beceriksizliğini anlatarak eğlendirmemeli. Tüm partiler sonunda bitecektir ve her şeyi açığa döken karı-koca takside eve giderken ödenecek çok şey olduğunun farkına varabilir.
İyi bir eş, kocası yüksek sesle okurken sineğin kendisini sokmasına izin verir (!)
DÖRDÜNCÜ KURAL: “Erkek milleti n’olacak” diye söylenip duran bir kadın ve “Ah, kadınları bilirsin” diye söylenip duran bir koca, yıllar geçtikçe birbirlerinden uzaklaşırlar. Bu tür meşhur genellemelerin, bireyi, kitle içinde tek bir birim olma anonim statüsüne düşürme tehlikesi vardır. Kocasının kuru tavada omlet yakmasının üzerine tam da vaktinde gelen kadın, onu diğer tüm erkeklerle aynı sınıfa sokmamalı, aksine ona özel bir farklılık ödülü vermeli. Örneğin, “George, dünyada başka hiçbir erkek böyle bir şey yapmaya çalışmaz” diyebilir.
Benzeri şekilde, karısının kontağı açmadan arabayı çalıştırma çabalarını seyreden koca, yoldan geçenlere ya da bahçıvana “Ah, işte biliyorsunuz ya, vs.” dememeli. Bunun yerine karısına dönüp, “Çok kadın gördüm hayatımda, Nellie, ama senin eline su dökebilecek birisini görmedim” demeli. Bu kuralı eleştirenler, eski bildik genellemeler yerine önerdiğim özgül yorumların sorunu çözmediğini belirteceklerdir. Ne söylenmiş olursa olsun, eşlerin birkaç gün küskün ve asık suratlı olacağını ileri sürecekler. Yanı başımda durup bu kuralı okuyan bir kadın “Erkek milletin’olacak!” diye haykırdı. Hoppala! Buyrun işte başladığımız yere döndük. Canım, kadınları bilirsiniz işte!
BEŞİNCİ KURAL: Erkek yüksek sesle okurken, kadın sandalyesinde sessizce oturmalı, rahat ancak tetikte. Cumhuriyetçilerin prensiplerini, karaağaç küfü hakkında bir makale ya da ödül savaşının adım adım öyküsünü okumaya karar verdiyse, bu kolay olmayacak, fakat en azından ilgileniyormuş gibi görünmeli. Ayağını sallamamalı, kol saatini kurmaya başlamamalı, tırnaklarını törpülememeli, ya da sinek avlamaya çalışmaktan kaçınmalı. İyi bir eş, kocası yüksek sesle bir şey okurken sineğin kendisini sokmasına izin verir.
Kocasının telaffuzunu düzeltmek ya da çoraplarından birini ters giydiğini söylemek üzere onun okumasını kesmemeli. Kocası okumayı bitirdiğinde, anında ilgisiz bir konuya dalmamalı. “Ne ilginç!” ya da en azından “İyi iyi!” gibi yorumlarda bulunmak daha akıllıca olur. Ve hatta onun diksiyonu ve politikayı, karaağaç küfü ya da boksu kavrayışı konusunda kompliman yapabilir. Eğer erkek karısının ilgisini sınamak üzere kurnazca bir soru sorarsa, kadın “Aman Tanrım!” diye bir çığlık atarak ayağa kalkabilir ve uydurma bir acil olay gereği mutfağa koşabilir. Erkek buna inanır ya da inanmaz. Ama inanması her ikisinin de yaranınadır.
Erkek haritayı bir yere koyar ve karısı gelinceye kadar bulamaz
ALTINCI KURAL: Erkek, evde eşyaların yerlerini hatırlamaya çalışmalıdır, böylece yapmak istediği bir işe başlayabilmek için karisinin berberden eve dönmesini beklemek zorunda kalmaz. Kocanın yerini bir türlü kestiremediği şeyler arasında şunlar yer alır: Tentürdiyot, aspirin, tırnak törpüsü, Fransız vermutu, kol düğmeleri, yedek düğmeler, siyah ipek çoraplar ve gece gömlekleri, bir önceki yaz Nantucket’da çekilen fotoğraflar, en çok sevdiği plak olan “Kentucky Babe”, ödünç aldığı “My Cousin Rachel” kitabı, garajın anahtarı, kendi havlusu, Brooks Bros’in en son faturası, pipo temizleyicisi, poker fişleri, krakerler, peynir bileyi taşı, yeni yağmurluğu ve yukarı kat pencerelerinin perdeleri.
Bu sorunun çözümünü gerçekten bilmiyorum, fakat bir çözümü olmalı. Belki de her kadın kocası için, onun ihtiyacı olabilecek her şeyin yerini gösteren detaylı bir haritasını çizmeli evin. Ancak bu kez bir başka sorun ortaya çıkabilir. Erkek haritayı bir yere koyar ve karısı gelinceye kadar bulamaz.
YEDİNCİ KURAL: Eğer erkek karısının ne dediğini dinlemiyorsa, “Tamam” ya da “Evet, tabii” diye homurdanmamalı, ya da “ha, hi” dememeli. Düşüncelere ya da dertlere dalmış bir kocanın şöyle bir cümlenin ne anlama geldiğini yakalayamaması çok muhtemeldir: “John, bu gece Gordon’lara yemeğe gidiyoruz, hizmetçilere izin verdim. Birincisi, işten eve gelme. Saat beşte dişçide olmamız gerekiyor, unutmadın değil mi? Oradan arabayla alırım seni.” Şimdi, bu noktada “Tamam” ya da “Evet, tabii” sözcükleri, eğer erkek gerçekten karısın dinlememişse milli bir felakete yol açabilir.
Her zamanki gibi bütün o yolu kat edip Glenville’e-dişçiye on üç mil, Gordon’lara on yedi mil uzaklıkta-gidebilir ve karısını evde bulamaz. Hizmetçileri bulamaz. Karısı telefonda bir türlü ona ulaşamaz, çünkü hep meşguldür telefon. John, aklına gelen herkese telefon etmektedir, pek tabii ki kendine yakışan bir şekilde, dişçi ve Gordon’lar hariç. Sonunda bitap halde ve öfkeli, telefonu kapar. İşte o zaman telefon çalar. Karısıdır karşıdaki ses. Ve işte bu noktada onları kendi hallerine terk edelim.
SEKİZİNCİ KURAL: Evliliğinizin ilk yılında kocanız size “serçe ayaklım”, “badem gözlüm”, “şekerparem” diye hitap etmeyi bırakırsa, bu, sizi çantada keklik olarak gördüğünün ya da size daha az değer verdiğinin bir göstergesi değildir. Daha ziyade, normal perspektifine kavuşmuş olduğunun bir belirtisidir. Bir zamanlar karılarına “narin eldivenim”, “karamela kulaklım” ya da “gül dudaklım” diye hitap eden birçok koca, sonradan sorgu yargıcı gibi haşin ya da önemli bir tavra bürünüp gençlik saçmalıklarının ayaklarına dolaşmasını istemezler. İsminiz Daisy iken size Dagmar demiyorsa, yatın kalkın dua edin.
Şunun şurasında benim de kendi problemlerim var!
DOKUZUNCU KURAL: Kocaları, Birinci M.E. Kilisesi’nin 4 Temmuz pikniğinde bekâr erkeklere karşı evli erkekler takımında oynamakta ısrarlı olan kadınlar için bir önerim var: Bir kenarda oturup onu seyretmeyin. Gözden kaybolun. George kesinlikle 14 yaşındaki bir oğlan çocuğu tarafından saf dışı bırakılacak, koşarken adale kasılması yüzünden olduğu yere mıhlanacak ve dişleri karşılaması çok kolay olan bir topla nakavt olacak.
Maçtan sonra gördüğünüzde, ona, herkesin, küçük oğlanın maçın kurallarına uymayan top atışları yaptığını bildiğini, herkesin, birinci beyzbolcunun topu gömdüğünü gördüğünü ve herkesin, topun Phil Rizzuto’nun bile karşılayamayacağı şekilde sıçradığını söylediğini ona aktarın. Unutmayın ki çoğu orta yaşlı koca geceleri Yankee’lerin bütün oyuncularını oyun dışı bıraktıklarını düşleyerek uyur.
ONUNCU KURAL: Kadının tuvalet masasının bir dokunulmazlığı olmalı. Tuvalet masası, kocanın evin içinde uzak durması ve yaklaşmaması gereken bir yerdir. Yine de ortalama bir koca, manyetik bir alana kapılmış gibi bu masaya sürüklenir, özellikle elinde üniversal kavrama, cant kapağı, ya da çim biçme makinasının bıçakları gibi nemli, yağlı, ya da yapışkan bir şey varsa. Bu garip nesneleri öncelikle karısının yatak odasına getirme nedeni, onları silmek için ‘eski bir bez parçası’ aramaktır. Bir hanımın yatak odasında eski bez parçaları olmaz, fakat erkekler bunu hiçbir zaman öğrenemezler.
Uygun bir bez parçası bulmak üzere sepet, sandık, dolap, çekmece karıştırırlar ama ilk iş olarak bu yağlı nesneyi tuvalet masasının üzerine koyarlar. Bu tür bir vandalizmi takiben çileden çıkan kadın, yatak odasını kilitlemeye yeltenebilir ve kocasını temelli kovabilir. Ancak ben daha ikna edici bir ceza öneririm. Yatağının içine kaplumbağa koyun. Kaplumbağaya dokunmaktan korkan kadın koca bebekten yardım istemeli. Koca bebek bu işten hoşlanacaktır.
Bu kurallara şöyle bir göz attığımda, evlilik sorunlarına önerdiğim çözümlerin biraz düzensiz olduğunun farkına vardım, gerçekten de, zaman zaman çözümleri havada bırakmışım. Örneğin, erkekler ev eşyalarının yerlerini detaylı bir şekilde gösteren haritalarını olmayacak yerlerde bırakırlarsa, bu, aklını oynatmış bir beyefendinin kaybedeceği eşya listesine bir madde daha eklemekten başka bir iş başaramadığımı gösterir.
Sonra, şu kaplumbağa hikâyesi var. Tatmin edilmesi güç eleştirmenler kocanın yatağına kaplumbağa koymanın geçerli bir çözüm olmadığını, aksine bunun başka bir olayı provoke edeceğini ileri sürecekler. Öfkeden çıldıran koca, bir sonraki karma çiftler maçında kesinlikle karısına çelme takacaktır. Bunun üzerine, kadın, kocasının sabah kahvaltısında içtiği kahveye tuz koyarak intikam alacaktır.
Evlilikte süregiden kan davası konusunda ne yapılması gerektiğini başka birisi bulsun. Williams’lar bu gece yemeğe geliyorlar ve ben saat üçte beyaz şarabı buza koymaya söz verdim. Şimdi saat altı otuz. Şunun şurasında benim de kendi problemlerim var.
Dipnot:
1) Konuşma dilinde Mug ‘avanak’, Mucky ise ‘pis’ anlamına geliyor.