1960’lardan bugünlere toplumun giderek kutuplaştığı, ciddi bir ideolojik kamplaşmanın ete kemiğe büründüğü Türkiye’de seküler-muhafazakâr tartışmaları “başörtüsü” başlığında düğümlenip kaldı. Tüm kılık-kıyafet tartışmaları “kadınlar” üzerinden yürütülürken laiklik aracılığıyla devleti irticai faliyetlerden koruma görevi, din aracılığıyla “islami temelleri” koruma görevi kadınların üzerine yükleniyor. Geride bıraktığımız süreci hatırlamaya ihtiyacımız var. Peki ama bugünlere nasıl geldik?
Türkiye’de felsefeye ilişkin çok sayıda yazı kaleme alındı. Bu maceralı yolculukta, ülkede yaşanan ve 100 yılı bulan bir maceranın ayak izlerini takip ediyoruz…