Share This Article
Norveçli senarist ve yönetmen Emilie Blichfeldt’in The Ugly Stepsister (Çirkin Üvey Kardeş) filmi, Walt Disney estetiğinin dışında, Grimm Kardeşler’in en karanlık ayrıntılarını hatırlatan bir masal uyarlaması. Külkedisi’nin gölgede kalan karakterini merkeze alarak, güzellik mitini kırık burunlar, kesilmiş parmaklar, mide kurtları ve grotesk estetik müdahaleler eşliğinde tersyüz ediyor.
2024’te Coralie Fargeat’ın The Substance (Cevher) filmiyle yeniden gündeme gelen “body-horror” türünün dikkat çekici örneklerinden olan yapım, en büyük korku yapımlarının servisi olan Shudder platformunda yayınlanarak geniş kitlelere ulaştı. 29 Ağustos’ta da MUBI’de gösterime girecek. Öyle ki Blichfeldt’in tercihi, klasik bir peri masalını kan ve iğrençlikle yoğurarak, güzelliğin toplumsal işlevlerini psikolojik ve sosyolojik düzeyde görünür kılmak olmuş.
‘Güzellik acı ister!’
Çirkin Üvey Kız Kardeş, uygun bir şekilde, bir fanteziyle açılıyor. Beceriksiz ve gözlemci genç bir kadın olan Elvira (Lea Myren), krallığın en gözde bekarı Prens Julian ile evlenmeyi hayal ediyor. Prens Julian, aşk ve seks üzerine şımartıcı dizelerden oluşan yeni bir şiir kitabı yayımlamış ve Elvira boş zamanlarında bu kitabı okuyor.
Elvira özlemle beklerken, ailesinin koşulları kökten değişiyor. Annesi Rebekka (Ane Dahl Torp) yeniden evleniyor ve Elvira ile kız kardeşi Alma (Flo Fagerli) yeni bir kardeş kazanıyor. Agnes (Thea Sofie Loch Naess), Elvira’nın olmak istediği her şeye sahip: sarışın, mavi gözlü ve sofistike… Kız kardeşler başlangıçta dostça ilişkiler içinde; ancak babası Otto’nun (Ralph Carlsson) ölümüyle Agnes, kederin öngörülemezliğine yenik düşüyor. Rebekka da değişiyor. Otto’nun hiç parası olmadığı ortaya çıkıyor. Banka, ailenin varlıklarına el koyuyor ve onları nispeten yoksul bırakıyor.
Prens Julian’ın bir gelin aradığı haberi mutsuz kadınlar klanına ulaştığında, Rebekka bu durumu mali yüklerinden kurtulmak için bir fırsat olarak görüyor. Dikkatini Elvira’ya yönelterek onu bir arzu nesnesine dönüştürmeye çalışıyor. Blichfeldt, Elvira’nın burun estetiği ameliyatı ve kilo verme girişimlerini ustalıkla sahneleyerek “güzellik acı ister!” sözünü neredeyse somut hale getiriyor. Yönetmenin bedensel dehşet üzerinden yaptığı deneylerin en etkili olduğu anlarda, Elvira’nın güzel olma uğruna giderek artan çaresizliğini çarpıcı bir biçimde görünür kılınıyor. Bir zamanlar melek gibi içten ve canlı bir genç kadın olan Elvira, kendisinin içi boşaltılmış, neredeyse hayaletimsi bir versiyonuna dönüşüyor.

Gösterişsiz ama hırslı Elvira, annesinin baskısıyla kibirli bir prensi etkileyip ailesini kurtarmaya çalışır. Çekici üvey kardeşi Agnes ona rakip olunca, Elvira çareyi uç noktalarda arar.
Prens Julian’la tanışma fırsatı doğduğunda ise Elvira, onun kalbini kazanmak uğruna bedenini defalarca kurban ediyor: burnun kırılarak yeniden şekillendirilmesi, göz kapaklarına tek tek kirpik dikilmesi, bağırsak kurdu yutma sahnesi ve hatta parmaklarının kesilmesi… Bu grotesk pratikler yalnızca şok unsuru değil; güzelliğin kadın bedenine dayatılan bir “performans” olduğunu, toplumsal değer kazanmanın ise acıyla mümkün kılındığını gösteren alegorik öğeler.
Elvira’nın geçirdiği prosedürler, parmak kesme gibi abartılı olanlar dışında, günümüzde de en çok arzu edilen estetik uygulamalara göndermeler taşır: burun estetiği, yapay kirpikler ve en önemlisi her koşulda ince olma isteği. Güzelliğin incelikle ilişkilendirilmiş olması bunun en büyük nedenlerinden biridir.
Kristeva ve iğrençliğin estetiği
Blichfeldt’in bu yapımı, psikanalist Julia Kristeva’nın “iğrençlik” (abjection) kavramıyla çoğu yerde örtüşüyor denebilir. Kristeva’ya göre iğrençlik, benliğin sınırlarını ihlal eden, düzeni bozan ve toplumsal normları tehdit eden öğelerle karşılaşıldığında ortaya çıkar.

Çirkin Üvey Kardeş tam da bu sınır ihlallerinin filmi: göz kapaklarına dikilen kirpikler, açlıktan eriyen beden, parmakların kesilmesi, bağırsak kurtları… Her sahne, seyirciyi hem tiksinti hem merak arasında sıkıştırarak bedensel bütünlüğün kırılganlığını açığa çıkarıyor.
Kristeva’nın teorisi üzerinden bakıldığında Elvira’nın geçirdiği dönüşümler yalnızca grotesk bir “güzelleşme” değil, aynı zamanda Cinderella mitinin özünde taşıdığı güzellik-erdem eşleşmesinin ifşasıdır. Çünkü klasik masalda Cinderella, saflığı ve iyiliği kadar dış görünümünün ışıltısıyla ödüllendirilir; üvey kardeşler ise hem ahlaki hem de fiziksel olarak kusurlu gösterilir. Bu ikili kodlama, “güzel olan iyidir, çirkin olan kötüdür” klişesini pekiştirir.
Blichfeldt’in yorumu ise bu kodlamayı parçalar: Elvira güzelleştikçe erdemli değil, daha kırılgan, hırslı ve zalim birine dönüşür. Estetik müdahalelerle “daha iyi” hale getirilmesi gereken beden, aslında patriyarkal sistemin baskılarının sahnesidir. İğrençlik burada yalnızca mide bulandıran bir estetik değil; toplumsal düzenin kadın bedenini nasıl disipline ettiğini açığa çıkaran politik bir araçtır.
Elvira’nın güzellik çılgınlığı sınırları zorlarken ailenin sosyo-ekonomik durumu ve balonun politik yönü bu fantastik filme gerçekçi bir boyut kazandırıyor.

Masalın karanlık kökenlerine dönüş
Orijinal Külkedisi anlatılarında, üvey kardeşlerin prense ulaşmak için parmaklarını kesmesi ya da ayaklarını kanatarak ayakkabıya sığmaya çalışması gibi sahneler belki de vardı; ancak Disney bu ayrıntıları silip yerine pürüzsüz bir mutluluk masalı koydu. Çirkin Üvey Kardeş ise bu karanlık kökenlere geri dönerek, güzellik uğruna acının ne kadar “doğallaştırıldığını” hatırlatıyor.
Elvira hem kurban hem de faildir: toplumsal ideallerin baskısı altında acı çeker, ama aynı zamanda başkalarına da zulmeder. Seyirci onunla empati kurarken bir yandan da rahatsızlık duyar. İşte bu ikili duygu hali, Blichfeldt’in filmini sıradan bir korku olmaktan çıkarır; Külkedisi mitini çözümleyen sosyolojik bir alana dönüştürür.
