Share This Article
Fikret Başkaya’nın Uygarlık Paradigmasını Değiştirmek adlı kitabı Yordam Kitap tarafından yayımlandı. Bu kitap, Başkaya’nın ekolojik yıkımı ve iklim krizini durdurmak üzerine yazdığı refleksiyon dizisinin sonuncusu. Bu vesilesiyle Başkaya ile yaptığımız röportajda insanlık ve uygarlığın geleceğinin karşısındaki tehdidin ne olduğuna ve onunla mücadele yöntemimize eko-sosyalist açıdan bakmaya çalıştık.
Uygarlık Paradigmasını Değiştirmek adlı kitabınız Yordam Kitap tarafından yayımlandı. Bu kitabınız da önceki çalışmalarınız gibi ekolojik yıkım üzerine. İnsanlık ve uygarlığın geleceğini nasıl bir tehlikeye karşı uyarıyorsunuz? “Yıkım” dediğiniz nedir?
Kriz, ‘normal durumdan’, ‘genel denge durumundan’ bir sapma demeye gelir ama geri dönüşü, ‘normale dönüşü’ de ima eder… İşte kriz geçirmiş denir… Kalp krizi, böbrek krizi gibi… Kalp krizi durumunda kalp masajı yapılır, by pas yapılır durum normale döner… Ekolojik kriz yerine ekolojik yıkım demeyi yeğliyorum zira orada geri dönüş, “normale dönüş” mümkün değildir… Ekosit (écocite) söz konusuyken, yok olan canlı türlerini, eriyen buzulları, yok olan su kaynaklarını, vb. geri getirme olasılığı yoktur… Orada söz konusu olan kriz değil, geri dönüşü olmayan eşiğin aşılmasıdır… Kriz demek gerçek durumu hafife almak olur…
2yaka, her pazar haftanın öne çıkanlarını e-posta kutunuza taşıyor.
‘Artık mücadele ekolojik yıkımı, iklim krizini de kapsar hale geldi’
Eğer durum söylediğiniz kadar vahimse kitabı okuyup bununla yüzleşen okurların gündemine alacağı öncelikli mesele çevresel krize karşı mücadele etmek mi olmalıdır? Açarsak, çevre sorunlarını her şeyin, sınıf mücadelesinin dahi önüne mi koymalıyız?
Asla öyle bir şey kastedilmiyor. 19 ve 20. Yüzyıllarda sorun sosyal eşitsizliği aşmakla ilgiliydi… Kapitalist sömürüye son vermek, bunun için de kapitalizmden çıkmaktı… Zira insanın emansipasyonu (kurtuluşu, özgürleşmesi) kapitalizm dâhilinde mümkün değildir… Kapitalizm insana ve doğaya zarar vermeden yol alamaz, var olamaz… Sadece insanı (işçiyi) sömürmüyor, köleleştirmiyor, doğayı da yok ediyor… Esasen burjuva toplumunda işçi (proleter) tüm kapitalistlerin ortak kölesidir… Emeğini satamadığı zaman açtır… 20. Yüzyılın ikinci yarısında, özellikle de 1970’lerden sonra doğa tahribatı hızlandı ve ekolojik sorun hayatî bir sorun olarak insanlığın gündemine girdi… Sınıf mücadelesine ekolojik mücadele de eklendi… Dolayısıyla bir öncelik söz konusu değil… Artık mücadele sadece kapitalist sömürüyü değil, kapitalizmin eseri olan ekolojik yıkımı, iklim krizini de kapsar hale geldi…
Fakat bir sorun var: geride kalan dönemde işçi hareketinin gündeminde ekoloji yoktu… Halen yeteri kadar sorunun önemi kavranmış değil… Bu durumun vakitlice aşılması, işçi hareketinin ekolojik yıkımın ve iklim krizinin hayatî önemine uygun bir yaklaşım benimsemesi gerekiyor… Artık 19 ve 20. Yüzyılda olduğu gibi kapitalizm karşıtı mücadelenin yegâne aktörü işçi sınıfı değil… Anti-kapitalist mücadelenin yeni aktörleri de sahnede… Köylüler, çiftçiler, kadınlar, gençler, tabii yerli halkları, ırk ayrımcılığına maruz kimlikler… Esasen sosyal ve ekolojik mücadelenin birlikteliği gerekiyor… Başka türlü söylersek, eko-sosyalist paradigmanın oluşturulması gerekiyor… Zira, ekoloji ve sosyal madalyanın iki yüzüdür… İnsanlığın ve uygarlığın geleceği, kızıl-yeşil birlikteliğinin vakitlice realize edilmesine indirgenmiş bulunuyor…
Kitabınızda teknolojik gelişimin ekoloji ve topluma olumsuz etkileri konusunda epey argüman var. Peki, tersinden teknolojinin gelişimi, emeğin üretkenliğini artırarak toplumların gelişimine katkı sağlamaz mı?
Yaygın bir teknoloji hayranlığı var… Teknoloji her türlü sorununun çözümünün anahtarı sayılıyor… Kapitalizm dahilinde teknoloji, insanlar daha kolay üretsinler, daha az çalışsınlar, diye üretilmiyor… Kapitalistler daha çok kâr etsin diye üretiliyor… Dolayısıyla, kapitalizmin mantığı, işleyişi, ortaya çıkarmak zorunda olduğu sorunlar hakkında bilinç açıklığı gerekir… Kapitalizm emeğin üretkenliğini artıyor ama işçi-insan-toplum ve doğa aleyhine olmak üzere… Yegane ereği daha çok kâr olan bir sistemde insan için, toplum için, doğa için olumlu sonuçlar ortaya çıkar mı?… Üretimin yegâne ereği kâr olduğunda, sosyal kötülüklerin, ekolojik sorunların, doğa tahribatının büyümesi kaçınılmazdır… Teknoloji hızla gelişiyor ama sosyal ve ekolojik sorunlar da büyüyor, atmosfer ısınmaya devam ediyor… Eğer bu gün bir antropocene çağa girilmişse, bunun sorumlusu çok revaçta olan, insanları büyüleyen modern teknolojilerdir… Kapitalist teknoloji tevatür edildiği gibi bir refah unsuru değil, tam bir yıkım ve yok etme aracına dönüşmüş bulunuyor… Boşuna “neden söz ettiğini bilmek önemlidir” denmemiştir…
‘Kapsamlı bir demokratik planlamayı hayata geçirmek gerekiyor’
Emek-sermaye çatışması olduğunda işçi için mücadelenin yöntemi biliniyor. Peki, problem çevre-sermaye çatışması olduğunda toplumun mücadele yöntemi, mücadeleye başlama noktası ne olacak?
Aslında ister sosyal kötülüklerle (açlık, işsizlik, yoksulluk, sefalet, aşağılanma), isterse iklim krizi ve ekolojik yıkımla (ecosite) başa çıkmak kapitalizm dahilinde asla mümkün değildir… Dolayısıyla hem sosyal hareketin (muhalefetin) ve hem de ekolojik mücadelelerin radikal olarak kapitalizmden çıkma perspektifine sahip olmaları gerekiyor… Kapitalizmden vakitlice çıkmak gerekiyor zira her geçen gün sosyal ve ekolojik sorunlar büyüyor… Eğer geç kalınırsa, geriye kurtarılacak bir şey kalmayabilir… Radikal olarak kapitalizm karşıtı olmayan ekolojik mücadelenin taşı yerinden oynatması mümkün değildir. Etkin örgütlü mücadele olmadan bir şeyler başarmak mümkün değildir. Zira örgüt, teoriyle pratik arasında bağ kurandır…
Fikret Başkaya, Nisan 2023’te Özgür Üniversite’nin bahar dönemi seminerlerinin açılış programında, “Uygarlık Paradigmasını Değiştirmek” başlıklı bir sunum yaptı. Oturumda, “Uygarlık krizi”nin ortaya çıktığını belirten Başkaya,” Ya insanlığın sonu ya da yeni bir uygarlık tercihi var önümüzde” dedi.
Kapitalizme ekonomik, sosyal, ekolojik ve etik bir alternatif olarak “eko-sosyalizm”i işaret ediyorsunuz. Eko-sosyalizmin toplumsal devrim stratejisi nedir?
Eko-sosyalizm planlı “küçülmeyi” (degrowht) varsayar… Bir kere zararlı, değilse gereksiz üretimi kısmak gerekiyor… Kapitalizm gerçek ihtiyaçlara yabancılaşmış bir üretim tarzıdır… Envai çeşit gereksiz şey üretiliyor ve tüketiliyor… Kapsamlı bir demokratik planlamayı hayata geçirmek gerekir… Sosyal, ekolojik, demokratik planlama kısa ve uzun vademi amaçlar ve hedefler arasında uygun bir dengeyi gözetmelidir… Müşterekleri (ortak yaşam alanlarını ve kaynakları)ihya etmek gerekir… Neoliberal küreselleşmeyle müşterekler özelleştirildi, birer kâr aracına dönüştürüldü… Oysa müştereklerden yoksun bir toplumsal yaşam sürdürülebilir değildir… Zira müşterekler toplumu (insanları bir arada tutan tutkaldır)… Son olarak, insanlığın ve uygarlığın geleceğini kurtarmak, vakitlice kapitalizmden çıkmaya, bunun için de kızıl-yeşil ittifakını hayata geçirmeye indirgenmiş bulunuyor…