Share This Article
Memleketimiz müziğinin bugünkü aklımla en heyecan verici ama o gün kaçırdığımdan dahi haberdar olmadığım konserlerinden biri 2014 yılında gerçekleşti. Moda Sahnesi’nde bir nisan akşamı, aslında tam da o yıllarda diskografilerini derinlemesine irdelediğim iki grup, Replikas ve Ayyuka sahne almıştı. Aradan geçen yıllarda gazete arşivlerinde ya da sosyal medyada karşılaştığım bu konser benim için hayatın en büyük ukdelerinden birine dönüştü.
Zira Replikas’ı bildiğimiz yeryüzünde ve açık bir bilinçle hiç canlı dinlemedim. Moda konseri, benim bir hafta sonu için İstanbul’a gelmiş ama aynı hafta sonunda gerçekleştiğinden haberdar olamamış bulunduğum bir konserdi. Çok hayıflandım, yıllar sonra o konser için hayali bir çalma listesi bile yaptım. En amatör haliyle tüm sevdiklerimle, şimdi de sizinle paylaştım.
Aradan yıllar geçti; Replikas’ın ve Gezi’nin ardındaki yıllarda hayatıma ve kişisel dünyama yön veren tüm müzik gruplarının ilhamıyla tüm derdi memleket müziği olan bir kültür gazetecisi oldum. Bütün bu gruplarla ilişkimi, öğrenci olarak yaşamaya gittiğim vakit İzmir’de güçlendirdim. Bana bu bağları kurduran İzmir’i terk edip İstanbul’a döndüm. Gazetede stajımın devam ettiği, sevdiğim gruplarla ardı ardına söyleşiler patlattığım günlerde aklımdaki en büyük soru, Replikas’ın bir gün sahnelere dönüp dönmeyeceğiydi. Çünkü hazırdım, bir gelişme olsa tanışmak ve röportaj yapmak için kapılarını çalacaktım.
Dadaruhi sarısıyla Gökçe abinin rüyası
Staj bitti, gazetecilik uğruna yıllar sonra yeniden başa dönülmüş üniversite hayatının son yılı. 2023’ün Şubat’ı. Depremin üzerinden birkaç gün geçmiş ve ben İzmir’de, çok sevdiğim bir arkadaşımın aile evinin balkonunda, akustik gitarlarıyla mini konser veren Replikas’ı dinliyorum. Güneş tam tepede, Dadaruhi sarısını evin duvarlarına boca ediyor. Gökçe Abi, rüyadaki tanışıklığımıza güvenerek “abi” diyorum, Bahar’ı söylüyor.
Gökçe Akçelik. Fotoğraf: Esenali Kiriş
Grup üyelerinden biri çok sevdiğim arkadaşımın kuzeni. Ama böyle olmamalı, bir tuhaflık var; böyle olsa bilirdim. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorum, yaşadığımız olaya dahil olmaya çalışıyorum ama rüyalar maalesef uzun sürmüyor. Balkondan eve Avaz turuncusu girmeden uykumu ve hayatımda gördüğüm belki de en güzel ve en gizemli rüyalardan birini terk ediyorum. Gerçekliğe dönmek zor; rüyadaki pastel renkleri, muğlak sesleri, denizi ve gökyüzünü bırakıp yıkılan evlerle, yok olan hayatlarla yüzleşmeye devam ediyorum.
Biraz zaman geçiyor, canımız yanmaya devam ediyor ama hayata devam etme vakti geldiğini hissediyorum. Haftalık bir rutin olarak sevdiğim eski albümleri anlattığım yazılar yazmaya devam ediyorum. Bunlar bildiklerimi, hissettiklerimi yazarken öğrendiğim, öğrendikçe daha da zenginleştirdiğimi hissettiğim ve beni ziyadesiyle mutlu eden yazılar. Yani yazdığım her albümden sonra o grupla ve albümde emeği geçen herkesle ilişkim bir müziksever olarak derinleşiyor. Daha çok tanıyor ve seviyorum.
Replikas’ın başrolünde olduğu rüyamdan çok etkilenmişim, bilinç dışımın yarattığı atmosferi bir ilham kaynağı olarak kullanmak ve biraz da gerçek hatıraların izini sürerek yer yüzüne inmek için daha önce Biz Burada Yok İken’i yazdığım siteme bir de Dadaruhi’yi yazıyorum. Çünkü depremden sonra özellikle geceleri uzun uzun dinlediğim albüm benim için ilaç oluyor.
Gökçe Akçelik’in müthiş sesi, yorumu, nağmeleri her şarkıya ayrı bir kimlik katıyor. Kör Taşın Kıyısında’yı dinleyip içinde olduğumuz çaresiz ve öfkeli zamanların duygusunun hakkını verirken o günler içindeki nadir umutlu anlarımı Deli Halayı ile, bir iyimserlikten ziyade “kafası kırık” ve epik bir coşkuyla taçlandırıyorum. Gökçe Akçelik sanki her cümlesinde elini omzuma atıyor. “Hadi Bir Ses Duy”, “Dayan” diyor.
Kendimi borçlu hissettiğim Dadaruhi hakkında mart sonlarında yayımladığım yazı yalnızca bana ilaç olmuyor, aynı zamanda Selçuk Artut’tan albümdeki bir ayrıntıyla ilgili mesaj alıyorum. CD’nin sırtlığının iç kısmında “20 bin defa ihtizaz” yazıyor ve benim gibi detaycı birinin o kadar zaman arşivinde bulundurduğu albümlerde fark edemediği bu detay, Selçuk Artut ile albüm üzerine konuşmamıza vesile oluyor.
Selçuk Artut’un dikkat çektiği, CD’nin sırtlığının iç kısmında bulunan o efsane not…
Bir yandan en sevdiğim gruplardan Replikas’ı var edenlerden biriyle konuşmanın heyecanını yaşarken diğer yandan ilk defa haddimi aşıyor ve grubu sahnelerde göremeyişimizin hüznünü yansıtıyorum.
Bu süreçlerin ardından Replikas ve haliyle Replikas’ı var eden herkes benim için, kendi adıma ve haliyle tek taraflı olarak, bir müzikseverin severek dinlediği grup olmanın çok ötesine gidiyor. Hem hayatın monoton yüzeyinde hem de zihnimin derinlerinde Replikas ile yakın bir bağ kuruyorum.
‘Çakı bulmuş çocuk’ sevinci…
Evden çıkıp Kadıköy’e giderken, öylesine, Replikas CD’lerini yanıma alıyorum. Plakçıya girip Replikas albümlerini fazla fazla bulursam hepsini alıp gündelik buluşmalarda arkadaşlarıma hediye ediyorum. Bir plakçıda Biz Burada Yok İken’in bulunması zor plağına rastlıyor ve Cahit Berkay’ın yeni bir enstrüman edindiği vakit dile getirdiği deyişiyle “çakı bulmuş çocuk” sevinci yaşıyorum.
Türkiye’nin en cool grubu
Replikas’ı tanımlayan birçok insan onlar için “Türkiye’nin en cool grubu” diyor. Gerçekten de öyle. Bu ‘cool’ olma durumu grubun kendine has niteliklerinden biri, bunun beraberinde Replikas’ı hiç canlı dinleyememiş olmam büyük bir gizemi de beraberinde getiriyor. Her hayran, idol bellediği gruplar hakkında her detayın peşine düşer. Belki de merak etmesi gerektiğinden fazlasını merak eder. Ben bu merakla ve arayışla bir şeyler öğrenmeye çalışırken grubun bir üyesinin sağlık sorunları oluştuğunu öğreniyorum.
Haddimi aşmamak için hassas ve özel olan bu konuyu irdelemiyorum. Gruptaki herkesi sıkı takip ettiğim için kimden söz edildiğini bir süre sonra anlıyorum ama geri kalan hiçbir şeyi bilmediğim için Gökçe Akçelik için iyi dileklerimi kendi içimde tekrarlamaya ve zaman zaman da Replikas ile tanışmasına vesile olduğum bir sırdaşımla paylaşmaya devam ediyorum.
Çağımız bize büyük bir kazık daha attı!
Bu duyguları taşıyarak hayatımı sürdürürken geçtiğimiz cumartesi gecesi, kuzenimin önemli bir anında yanında olmak için gittiğim İzmir’de, o ana kadar hiç rahatsızlık vermeyen bir gecede bir anda Ali Murat Hamarat’ın paylaşımıyla karşılaşıyor ve Gökçe Akçelik’in aramızdan ayrıldığını öğreniyorum. Söz burada bitiyor. Hepimize çok saçma ve zamansız gelen bu haber, üzerine duygular, mesajlar ve hatıralar döküldükçe anlaşılıyor ki bir yaşam mücadelesinin nihai sonucu olarak karşımıza çıkmış oluyor. Çağımız bize büyük bir kazık daha attı, hayatın akışına karşı kalbimiz kırık. Bir daha Replikas dinlemeyi geçtim, müzik dinleyebileceğim konusuna kadar pek çok şeyde kafam karışıyor.
Farklı mecralarda yüzlerce, belki de binlerce mesajla karşılaşıyorum. Kimin fikrine kulak versem, hangi mesaja göz atsam sadece sevgi, hayranlık, özlem ve haliyle derin bir hüzünle karşılaşıyorum. Gökçe Akçelik’i benden çok daha yakın, iyi tanıyan onlarca insan var. Onların yazdıklarını, hatırladıklarını, hatırlattıklarını gördükçe bu yetenekli ve güzel insanı uzaktan da olsa bir ağabey gibi hissetmenin ne kadar temiz ve doğru bir duygu olduğunu anlıyorum.
Var olamadığım ortamları, yaşım nedeniyle kaçırdığım zamanları bana özleten insanın bende ve benim durumumdaki insanlarda yarattığı sevginin, saygının ve hayranlığın ne denli haklı olduğunu görüyorum. Şarkılarını ömürlük emanet, bu yazıyı ise Gökçe Ağabey’e karşı bir borç belliyorum. Bilgisayarımın başına geçmeme 450 kilometre var. Hikâyenin bendeki kısmının çok kez geçtiği İzmir’den, Babylon’un, Peyote’nin, Nevizade’nin, Bakırköy’ün buluştuğu İstanbul’a doğru yola çıkıyorum, kulaklığı takıyorum ve Replikas’a kulak veriyorum:
“Sıkılanlar, uyuyanlar
Dünyanın da gidişi böyle
Gidiyorsan hemen söyle
Bildiğim yok koca evrende
Gündüz biter, başlar gece
Mutluluk ve ölümle…”
Siz olmasanız sadece ben değil; Replikas ile büyümüş herkesin hayatı çok farklı olabilirdi. “Buralıyız ve buranın müziğini yapıyoruz, kardeşim!” diye çıkıştığınız anda belki de memleketimiz müziğinin kaderi değişti. Her şey için sonsuz teşekkürler Gökçe Ağabey, biz burada yok iken var olmuşlara selamlarımızı ilet…