COP30 Belém Zirvesi: Küçük adımlar, büyük çatlaklar

Share This Article
Brezilya’nın Belém kentinde, Amazon’un kalbinde düzenlenen COP30, dünyanın dört bir yanından gelen beklentilerin ağırlığını taşıyan bir final metniyle sona erdi. On günü aşan müzakerelerin ardından yayımlanan “Belem Sonuçları” metni, iklim krizinin geri döndürülemez eşiklerine yaklaşan dünyanın hâlâ bir yol ayrımında olduğunu gösteriyor.
On iki saatlik aralıksız müzakerelerin ardından hazırlanan belge, küresel iklim diplomasisinin bugün geldiği noktayı bütün açıklığıyla yansıtan bir tablo sundu: Kısmi ilerlemeler, büyük boşluklar, diplomatik kırılganlıklar ve nüanslarla dolu bir ortak nokta arayışı.
Zirvenin sonuç metni, bir yandan fosil yakıtlardan çıkış yönünde atılmış sembolik adımları kayda geçirirken, diğer yandan bu adımların neden hâlâ “gönüllü” düzeyde kaldığını da gözler önüne seriyor.
Amazon yağmur ormanlarının gölgesinde yapılan bir toplantıdan daha güçlü bir doğa ve orman koruma gündemi bekleyenler için ise son belge, ‘kaçırılmış fırsatlar’ hanesine yazıldı.
Fosil yakıtlardan “Gönüllü” uzaklaşma
Zirvenin açılışında Brezilya Devlet Başkanı Lula kürsüden söylediği şu sözler, günler boyunca kulislerde yankılandı:
Amazon çökerse, gezegen çöker. Bu sadece Brezilya’nın değil, hepimizin geleceğidir.
Bu sert cümlenin gölgesinde toplanan liderler, müzakerelerde alışıldık diplomatik çatışmaları yaşadı: tarihsel sorumluluk, finansman yükümlülükleri, fosil yakıtlardan çıkış takvimi, kayıp ve zarar fonu… Ancak COP30’un final metni, tüm gerilimlere rağmen belirli ilerlemeler içeriyor.
Final metninin en çok tartışılan bölümü, hiç kuşkusuz fosil yakıtlara ayrılan kısımdı. Bilimsel verilerin açıkça ortaya koyduğu üzere, küresel ısınmayı 1,5 derece sınırında tutmak, fosil yakıt kullanımının bu on yıl içinde hızlı şekilde azaltılmasını gerektiriyor. Buna rağmen COP30 metni, fosil yakıtlardan çıkışa dair “bağlayıcı bir yol haritası” oluşturmak yerine, ülkeleri “gönüllü tartışmalara başlama” yönünde teşvik eden oldukça yumuşak bir ifade içeriyor.
Bu dil, petrol ve gaz ihracatçısı ülkelerin masadaki sert direnişinin sonucuydu. 80’den fazla ülkenin güçlü baskısına rağmen, metne yalnızca “geçiş sürecine ilişkin ülke deneyimlerinin paylaşılacağı bir tartışma platformu kurulması” maddesi eklendi.
Platformun COP31’de rapor sunması bekleniyor, ancak bu raporun niteliği ve bağlayıcılığı şimdiden belirsizlikler taşıyor.

Yüzyıl sonunda dünyanın 2,8 – 3,2 derece arası ısınma bekleniyor
Paris Anlaşması’nın temel amacı olan küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlama hedefine bağlılığını koruyor. Ancak bu hedefi güçlendirecek yeni bir yükümlülük ortaya koymuyor.
Ülkelerin sunması gereken yeni ulusal katkı beyanlarındaki (NDC) eksiklikler açıkça görüldüğü hâlde metin, bu boşluğu “hızlandırıcı program” (accelerator) adı verilen yeni bir mekanizmaya havale ediyor. Hızlandırıcı programın, ülkeleri daha iddialı NDC’ler geliştirmeye yönlendirmesi hedefleniyor; fakat bunun nasıl işleyeceği ve etkisinin ne olacağı henüz belirsiz.
Bilim çevreleri bu adımı “vakit kazandıran ama iklim krizinin temposundan kopuk” bir ara çözüm olarak yorumluyor.
IPCC bilim insanları COP30 süresince yayımladıkları teknik notlarda dünya için acı tabloyu ortaya koydu: Bugünkü politikalarla yüzyıl sonunda 2,8 – 3,2 derece arası ısınma bekleniyor.
Belém metninin en somut kazanımlarından biri, gelişmekte olan ülkelerin iklim krizine uyum sağlaması için ayrılan finansmanın üç katına çıkarılması oldu. Buna göre zengin ülkeler, yılda 120 milyar dolar tutarında bir fonu 2035’ten itibaren kullanıma açacak.
Bu artış, kırılgan ülkeler için önemli bir kaynak oluşturacak olsa da, en çok eleştirilen konu uygulamaya başlama tarihi oldu. Zira birçok ülke, bu fonun 2030 itibarıyla devreye girmesini talep ediyordu. COP30 final metni, bu talebi karşılamadı; böylece doğal afetlerin etkilerini şimdiden hisseden ülkeler için önümüzdeki on yıl hâlâ büyük bir finansman açığıyla geçecek.
Belgede ayrıca “Belém–Addis Çalışma Programı” başlatıldı. Bu program, adaptasyon finansmanının tanımı, ölçümü ve takibi konusunda iki yıl boyunca kapsamlı bir teknik çalışma yürütülmesini öngörüyor.
“Adil geçiş” ilk defa bu kadar güçlü bir yer buldu
COP30’un final metninde olumlu bulunan bölümlerden biri, “adil geçiş”in (just transition) resmî olarak tanınması ve bu konuda bir mekanizma kurulması oldu. Metin, fosil yakıt ekonomilerinden çıkış sürecinde işçilerin, yerel toplulukların ve kırılgan sektörlerin sosyal ve ekonomik açıdan korunmasını gerekli görüyor.
Bu, sendikalar ve insan hakları kuruluşları tarafından önemli bir adım olarak değerlendirildi. Ancak metinde adil geçişe dair finansmanın nasıl sağlanacağı veya yükümlülüklerin nasıl paylaşılacağına ilişkin net bir çerçeve çizilmiş değil.
Temiz enerji teknolojileri için gerekli olan lityum, kobalt, nikel gibi “kritik minerallerin” çıkarımına ilişkin metne eklenen insan hakları odaklı düzenlemeler, Çin ve Rusya’nın itirazları sonrası tamamen silindi.
Oysa elektrikli araçlar, batarya üretimi ve yenilenebilir enerji altyapısında kritik minerallerin çıkarımı son yıllarda ciddi çevresel ve sosyal ihlallerle ilişkilendiriliyor. Final belge bu sorunları tanımakla yetinirken, çözüm için herhangi bir mekanizma sunmadı.
Türkiye’nin denge arayışı
Zirvenin Türkiye açısından en çarpıcı kısmı ise COP31’e ev sahipliği yapacak olması. Türkiye’de yapılacak zirveye Avustralya İklim Bakanı Chris Bowen başkanlık edecek.
Zirve metninin yayımlanmasıyla Türkiye delegasyonunun kulisteki değerlendirmesi de netleşti: Türkiye, iklim politikalarında daha iddialı hedefler açıklama baskısıyla karşı karşıya.
Öte yandan, kömürden çıkış sözü vermeyen AKP iktidarı, her 5 yılda bir verilen Ulusal Katkı Beyanı’nı COP30’da açıkladı. Türkiye, 2030 yılı için öngörülen 695 milyon tonluk emisyonu 2035 yılında 643 milyon tona düşürmeyi hedefliyor. Kömür ve doğalgaz santrallarına teşvik dağıtmaya devam eden AKP iktidarı bu sınırlı azaltımı dahi ‘müjde’ olarak duyurdu.
Zirvelere ilişkin “diplomatik tiyatro” ifadesini kullanan İklim Adaleti Koalisyonu Belém Delegasyonu Ecehan Balta, COP30’u ve COP31’in Türkiye’nin ev sahipliği yapacak olmasını değerlendirdi.
COP’ların etrafındaki temel tartışmanın yapısal bir çelişkiden kaynaklandığını belirten Balta, Paris Anlaşması’nın kâğıt üzerinde “hukuken bağlayıcı” bir iklim anlaşması olduğunu, ama ülkelerin sunduğu ulusal katkı beyanları (NDC) hedeflerine fiilen ulaşma zorunluluğu olmadığını söyledi; ülkeler NDC sunmak ve hedefe doğru çaba göstermekle yükümlü, ama hedefi tutturamadıklarında karşılaştıkları şeyin esas olarak siyasi baskı ve itibar kaybı olduğunu, hukuki bir yaptırım bulunmadığını ifade etti.
Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi COP30 süresince sık sık gündeme gelirken, uzmanlara göre final metni Türkiye’nin: Kömürden çıkış takvimi oluşturması, karbon piyasasını etkinleştirmesi ve afet riskini azaltan uyum projelerine daha fazla kaynak ayırması gerektiğine işaret edildi.
Türkiye, hâlâ elektrik üretiminin önemli bir bölümünde kömüre bağımlı. COP30’un fosil yakıtlardan “aşamalı çıkış” ifadesi, resmi bir takvim içermese de, Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda daha net yol haritası oluşturması gerektiği anlamına geliyor.
Kırılgan metin
COP30’un final metni, iklim inkârcılığı ve dezenformasyonun yarattığı tehdide açıkça yer veren ilk belge oldu. Ülkeler, yanlış bilginin iklim politikalarını zayıflattığını kabul ederek bununla mücadele edeceklerini taahhüt etti.
Bu ifade bağlayıcı olmasa da, küresel medya ortamındaki bilgi kirliliğine karşı önemli bir norm geliştirme girişimi olarak görülüyor.
Belgenin hazırlanmasında dikkati çeken unsurlardan biri, ABD’nin COP30’a resmî bir heyet göndermemesi oldu. ABD’nin yokluğu, özellikle finansman ve fosil yakıt tartışmalarında belirgin bir boşluk yarattı.
Öte yandan Avrupa Birliği, final metni açıklanmadan hemen önce metnin “bilimsel gerekliliklerden uzak olduğunu” söyleyerek veto tehdidinde bulundu. AB son anda yumuşasa da, bu kriz final metnin kırılganlığını gözler önüne serdi.
Sivil toplum ve yerli halklardan sert tepki
Belem’deki COP alanının hemen dışında kurulan “Halkların Forumu” ise bambaşka bir atmosferdeydi. Yerli halk liderleri, Amazon’daki yasadışı madenciliğin ve petrol aramalarının son bulması için büyük bir kampanya başlattı. Brezilya’nın kuzeyinde yaşayan Yanomami topluluğundan bir kadın liderin sözleri yüzlerce dönemin özeti gibiydi:
Biz Amazon’un koruyucusuyuz. Siz onun sahipleriymiş gibi davranıyorsunuz.
Final metni yerli halkların haklarına daha geniş bir bölüm ayırsa da, bu kısmın bağlayıcı olmadığı eleştirileri yükseldi.
İlerleme var ama gereken hızda değil
Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) İcra Sekreteri Simon Stiell, kapanış basın toplantısında şunları söyledi:
Bilim kesin: 2030’a kadar kömürün büyük bölümü devreden çıkmazsa 1.5 derece hedefi fiilen biter. COP30 metni iyi niyet gösteriyor ama bir takvim içermediği sürece tek başına yeterli değil.
COP30’un final metni, iklim müzakerelerinin uluslararası diplomasi ile bilimsel gerçeklerin çarpıştığı alan olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Belge; adaptasyon finansmanının artması, adil geçişin tanınması ve dezenformasyonla mücadele taahhüdü gibi önemli adımlar içeriyor. Ancak fosil yakıtlardan bağlayıcı bir çıkış takvimi sunmaması, ormansızlaşma için güçlü bir mekanizma kurmaması ve kritik mineraller gibi hayati konuları es geçmesi, COP30’un çıtayı bilimsel gerekliliklerin altında bıraktığını gösteriyor.
Son metin, bir diplomatın diliyle “kapsayıcı bir uzlaşı” olabilir. Ama bir bilim insanlarının gözüyle bakıldığında, hâlâ eksik, hâlâ yavaş.
Belém’in sıcak ve nemli gecelerinde yazılan final belge, gezegenin geleceğine dair umut ile gerçeklik arasındaki o ince çizgiyi bir kez daha görünür kıldı.

