Share This Article
Gökhan Yavuz Demir
İnsan bazı yazarları ne yazdığından bağımsız, sadece hınzır bir kalemi ve hınzırca fikirleri olduğu için de sevebilir. Son yıllarda Büyükbaba’nın Müthiş Firarı, Dünyanın En Berbat Çocukları ve Dünyanın En Berbat Öğretmenleri kitaplarını okuduğum David Walliams benim için tam da böyle, sevmemenin mümkün olmayacağı denli hınzır bir yazar.
Walliams’ın son kitabı Uzay Çocuğu, diğer kitaplarının aksine bu sefer Adam Stower tarafından resmedilmiş ama romandaki üç kahramandan üç bacaklısı Yuri’nin sevimliliğini görünce siz de buna sevineceksiniz. Çevirmen, metnin yeni dildeki yeni yazarıdır derler; hakikaten yazarın Can Çocuk Yayınları’ndaki bütün kitaplarının çevirmeni İpek Şoran, Walliams’ın hınzırlıklarını bizim dilimize aktaracak kadar hınzır bir çevirmen. Uzay Çocuğu’nun bu kadar keyifli okunmasında yazar kadar ressam ve çevirmenin de büyük emeği var.

İki güç arasındaki uzay yarışır
Uzay Çocuğu 1960’lar Amerikasında geçiyor. İki kutuplu bir dünyada ABD ile SSCB arasındaki uzay yarışını kendisine temel alan Walliams, sevgisiz ebeveyn zorbalığının ve siyasetçilerin ahmaklığının dünyayı yaşanmaz kıldığına dair bir macera düşlemiş. Bu macerada da yine arkadaşlık bağları öne çıkıyor.
Köhne, sıkıcı bir çiftlikte her gece çatı katındaki odasının penceresinden teleskobuyla yıldızları seyreden on iki yaşındaki Ruth ile tanışıyoruz. Ruth’un tekdüze hayatındaki yegane yoldaşı üç ayaklı, dördüncü ayak niyetine bir yumurta çırpıcısı kullanan Yuri adlı sevimli bir köpek. Ruth bir timsaha benzeyen teyzesiyle yaşamaktan her bunaldığında teselliyi Yuri’de buluyor. Onun Yuri’den ve daha heyecanlı bir hayata dair hayallerinden başka bir şeyi yok. Ta ki o akşam bir uçan daire çiftliğin yanındaki mısır tarlasına dalana dek. Şimdi Ruth ve Yuri heyecan verici bir maceranın göbeğindedirler. Üstelik bu macerada yeni bir dostları da vardır: Uzay Çocuğu.
‘Hayatın anlamı ahmak olmamaktır
Göreceğiniz üzere gayet hızlı başlayan bu roman, yol boyunca da sayfalarca hiç temposunu düşürmeden devam ediyor. Uzay Çocuğu için neredeyse baştan sona bir kovalamaca diyebiliriz. Uzay Çocuğu, Ruth ve Yuri evvela Dorothy Teyze’den, sonra sırasıyla aklı fikri çörek yemek olan ve aksiyon meraklısı Şerif’ten, Amerika’nın peruklu ve ahmak Başkanından, profesyonel madalya koleksiyoncusu Binbaşı Binlerbaşı’ndan, cam bir fanus içindeki kafadan ibaret Doktor Şok’tan ve bol sayıdaki Beyaz Önlüklülerden kaçıp kurtulmaya çalışıyorlar. Bu kaçış esnasında yolları “Çok Gizli Gizli Üs”se, Wahington’da Beyaz Saray’a ve Cape Canaveral’daki NASA Uzay Merkezi’ne düşüyor ama kovalamaca burada da bitmiyor.

Uzay Çocuğu’nun nereden geldiğinin ve kim olduğunun gizemi ve kahramanlarımızın bütün yüklerinden azade olarak hafifleyip göğe yükselip yükselmeyecekleri gibi soruların cevabını bulmanın keyfini şüphesiz okurun kendisine bırakmalı. Fakat romandan bize kalanları şöyle özetleyebiliriz: iyi bir maceranın yerini hiçbir şey tutamaz, güvenebileceğiniz kafa dengi bir dostla her şey daha keyifli bir hal alır, ahmak siyasetçilere ve beyaz önlüklülere çok da itibar etmeyin, üç bacaklı da olsa Yuri gibi bir köpek hayatınıza mutlaka renk katar, Uzay Çocuğu’nun dediği gibi “hayatın anlamı ahmak olmamaktır” ve “çılgınlık iyidir” diyen Ruth’a kulak vermekte fayda olabilir.
Uzay Çocuğu Süper-Sonik Bir Macera, David Walliams, Resimleyen: Adam Stower, Çeviremen: İpek Şoran, Can Çocuk Yayınları, 368 s.