Share This Article
Önce bana çok sorulan bir soruyu cevaplandırmak istiyorum.
Bu kadar araştırdığın ilgilendiğin sanatçı varken neden özellikle Picasso’yu çok seviyorsun? diye soruluyor. Muhtemelen bana “en sevdiğin sanatçı kim?” diye sorulduğunda benden ismi zor okunan ve fazla tanınmayan bir sanatçı ismi çıkması bekleniyordur. Zaten bu isimlerle dolu bir liste var kalbimde. Hatta direkt bir grup olarak, Erich Heckel, Ernst Ludwig Kirchner ve Karl Schmidt-Rottluff, Max Pechstein ve Otto Mueller diye Alman ekspresyonistlerini sayarak başlarım ve bu listeyi Max Ernst, Matisse, Calder diye uzatırım da uzatırım. Fakat bunların arasında Picasso’yu öne çıkarmamın nedeni onun daha başarılı veya müthiş tekniğe sahip olmasıyla ilgili değil.
Öncelikle bazı resimleriyle tamamen kişisel bir yakınlık duyuyorum diyebilirim. Sanki içinde benden bir şeyler varmış gibi yakalıyor beni ve sanki tuvalin bir parçasını ben çizmişim gibi hissediyorum. Bunu mantık çerçevesinde henüz açıklayamıyorum ne yazık ki ama en azından yıllar içinde hissiyatımı tanımlayabildim. Bunun yanında denemekten hiç vazgeçmemesi, bir çocuk gibi sürekli merakını koruyabilmesi ve tuvale cesurca yaklaşabilmesi beni etkiliyor tabii ki.
Bambaşka şeyler deneyip alabileceği yorumlardan çekinmiyor oluşu beni de cesaretlendiriyor. Bu arada genelde bir şey popülerse ona uyuz olurum, mesafeli durmak bir yana bir de kötüleyecek taraflarını ararım. Picasso için de durum böyleydi aslında. Ama ne kadar uzun süre direnmiş olsam da sonunda teslim oldum.
Bunun gibi “R” yaptığım biri daha vardı o da Salvador Dali‘ydi. İspanya’ya gittiğimde Figueres’deki devasa müzesini ve Cadaqués adındaki bir köyde 40 yıl boyunca kendisinin tamamladığını evini gezdim. Bu deneyimden önce Dali benim için şöyle bir tipti. Konuşulmak için her türlü sansasyona başvuran, showcu ve yetersiz bir ressamdı. Ortalıkta gezinip, eğlencelere katılıp poz vermek üzerine kurulu bir yaşam.
Bu arada bir yandan çocukluğuna dayanan bir ilgi çekme sevdası ve bununla birlikte gelen rol yapma hali her zaman varmış zaten. Ama hangimizin tramvası yok ki deyip deli taklidini sineye çekiyoruz. Neyse buralarda hem ilk dönem karakalem desenlerini hem de son dönem sürrealist çalışmalarını görünce bu adamın boş olmadığını şaşırarak kabul etmiştim. Gerçekten teknik bilgisinin bu kadar iyi olmasını beklemiyordum.
Programın devamına Youtube ve Spotify hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.