Share This Article
Memleketi Şili’deki emek mücadelesini ve emekçilerin durumunu ağırlıklı olarak madenciler üzerinden anlatan; ülkesinde edebiyatta gerçekçiliğin kurucusu sayılan bir yazar Baldomero Lillo. Hikâyelerinde, kömür madenlerindeki işçilerin, yerüstünde ve denizlerdeki emekçilerin zorlu yaşam koşullarını dünyaya duyuran Lillo, 1800’lerin sonundan 1900’lerin çatışmalarla ve değişimlerle örülmüş ilk çeyreğine kadar gerçekleşen emek mücadelesini ortaya koyuyor. Diğer bir ifadeyle işçilerin evrenine, küçük yaşta işçi olarak çalışmaya başlayan bir emekçi gözüyle bakıyor.
Türkçeye Banu Karakaş tarafından çevrilen, on altı öykünün yer aldığı Toprağın Altında, Lillo’nun 1903’te yayımlanan Sub Terra ve 1907’de yayımlanan Sub Sole başlıklı kitaplarının tek başlık altında birleştirilmiş hâli. Yazar, öykülerde çocuk, genç ve yaşlı işçilerin hikâyelerini anlatırken emeğin her zaman mücadeleyle ve acıyla örülü olduğunu hatırlatıyor.
Sistem tarafından ezilenler
Lillo, Toprağın Altında’daki öykülerini 1900’lerin başında kaleme almasına rağmen konular hayli güncel. Yazarın madencilerle ilgili anlattıkları, bunun dışında farklı çevrelerden işçilerin emek mücadelesi bugün de geçerli.
Yaşam ve işleyiş sekteye uğramasın diye yeraltında hayatlarını tehlikeye atan madencileri, denizlerde fırtınalara tutulanları ve tüm ezilenleri anlatıyor Lillo.
Çoğunluğun, gecenin gündüze karıştığı bir ortamda çalışanların hâlinden habersiz nasıl yaşadığını anlatan Lillo, bunun tersinin çok da geçerli olmadığını hatırlatıyor. Dolayısıyla madenciler yukarıda neler olduğunun farkında: Kimin sefa sürdüğünün, kimin cefa çektiğinin bilincinde. Kimin çukurun başında dikildiğinin kimin en dipte olduğunun da ayırdındalar. Dahası, birbiriyle ve zamana karşı yarışan şirketleri de görüyorlar.
Tecrübelilerin yanında, genç ve hatta çocuk yaştaki madencileri sahaya süren şirket sahiplerinin ve mühendislerin pervasızlığını da es geçmeyen Lillo’nun gözden uzak tutmadığı bir diğer şey, işçilerle birlikte yakınlarının da sistem tarafından ezilmesi. Sınıf çatışmaları, yoksulluk ve adaletin kişilerin sosyal konumuna göre belirlenmesi de Toprağın Altında’da karşımıza çıkan önemli meselelerden.
Toprağın üstünü de en az altı kadar hikâyeleştiriyor Lillo. Gözlemciliğini öykülerine yansıtırken emeklerini hiçe sayanlara karşı başkaldırmanın eşiğine gelenleri de acıyla ve yılgınlıkla yaşamaya uğraşanları da çıkarıyor sahneye. Zamansız bir fırtınaya yakalandığı anlarda ayakta durmaya çalışanların doğanın gücüyle karşılaşması da bu hikâyelerin bir parçası.
Kürek mahkûmlarıyla kömür çıkarmak için gece gündüz çalışan madencilerin durumunu karşılaştıran Lillo, işçiler açısından sonsuz bir hayal kırıklığının söz konusu olduğunu vurguluyor “Makinenin Ruhu” başlıklı öyküde; bir makine misali işleyen ve ardından tekrar kendisi hâline gelen insanı getiriyor gözümüzün önüne:
Yavaş yavaş uzaklaşan adımlarının sesi gölgelere gömülü yolda kayboluyor. Maden bomboş artık. Yalnızca makine bölümünde sersemlemiş bir insan gölgesi görülüyor. Makinist bu. Yüksekteki koltuğuna oturmuş, sağ eli aletin kolunun üzerinde, etrafını saran yarı karanlıkta hareketsiz duruyor. Görevin sonunda sinirlerinin gerilimi bir anda kesiliverince hareketsiz bir kütle gibi sıranın üzerine yığılıyor şimdi. Donuk beyninin normale dönme süreci yavaş işliyor. On iki saat boyunca sabit bir fikre saplanmaktan körelmiş, yitirilmiş yetilerini büyük bir meşakketle geri kazanıyor. Otomat yeniden gören, duyan, düşünen ve acı çeken etten kemikten bir mahlûka dönüşüyor.
‘Kaza’ değil, cinayet
Lillo, öykülerinde insanın çiğliklerine de dikkat çekiyor. Vakti zamanında yoksul ve şiddet mağduru olarak aynı safta yer alanlardan bazılarının, gün geçip de dostunu yağmalamaktan çekinmeyebileceğini hatırlatıyor. Toprak sahiplerinin nobranlığı ve kötülüğü de bu ruh hâlinin bir başka yönü.
İşe yaramadığı düşünülüp bir köşeye atılan atın durumunu betimlediği öyküde ise yaşamak için çalışmak zorunda olanlara gönderme yapıyor Lillo. Karanlık büyürken emeği sömürülenlerin, yan yana gelerek bir kuvvet oluşturması gerektiğini söylüyor satır aralarında.
Sekiz yaşındaki madenci çocuğunun büyükleriyle aynı okulda pişerek erkenden ocağa indiği öykü ise Lillo’nun da hayatından parçalar taşıyor. “12 Numaralı Kapı”da çocuk işçi olarak çalıştığı günlerden bir âna dönüyor yazar:
Meşakkatli, amansız mücadele, çok geçmeden en genç olanları bile bitmiş tükenmiş yaşlı adamlara dönüştürüldü. Orada, o kasvetli, rutubetli, dar oyukta sırtları kamburlaşır, kasları gevşerdi. Tıpkı kamçıyı görünce titreyen uyuz taylar gibi yaşlı madenciler de her sabah damarın karşısında etlerinin titrediğini hissederdi. Ne var ki açlık, kırbaçtan da mahmuzdan da daha etkili bir acı verdiğinden, yorucu görevlerine sessizce devam ederlerdi. O insan kurdunun bin parçaya ayırdığı damarın her tarafı ince ince titriyor, kazmanın dörtgen ucunun ısırdığı yerler tıpkı denizin hırpalayıcı dalgalarıyla parçalanan kumtaşları gibi un ufak hâle geliyordu.
Gücün ve gençliğin yeraltında günden güne tükenişi de söz konusu hikâyeye dâhil. Bazen madenin ailenin tüm fertlerini ve arkadaşları yutan bir kara deliğe dönüştüğünü, “kazaların” aslında bir cinayet olduğunu da hatırlatıyor yazar.
Dilenmek yerine madende çalışmayı isteyen kör Juan Farina’nın öyküsü ise Toprağın Altında’nın lokomotifi âdeta. Aynı zamanda Lillo’yu Şili ve Latin Amerika edebiyatında tanınır kılan bir metin.
Maden işçileri ve aileleri başta olmak üzere, hakkı yenen, adaletsizliğe uğrayan, kör dövüşüne hapsedilen, yoksulluğa mahkûm edilmeye çalışılan ve tüm bunlara karşı mücadeleye girişirken acılarını sırtlanıp öfkesini ve umudunu yitirmemek için çırpınanları getiriyor karşımıza Lillo. Ezenler ve ezilenler arasındaki tarihsel kavgada, elinde emeğinden başka bir şeyi olmayanları gerçeklerden kopmadan hikâyeleştiriyor. Kısacası yaşamak için toprağın altında ve üstünde ömrünü tüketenlerin öyküsünü anlatıyor.
Toprağın Altında, Baldomero Lillo, Çeviren: Banu Karakaş, Opera Kitap, 224 s.