Türkiye’nin hızla dönüşümüne şahit oluyoruz. 5 yıl önceki ülkeyle aynı ülkede yaşamıyoruz. Her şey değişti, dönüştü. Toplumsal sözleşmemizin birçok yazısız maddesi artık yok. Güven duygumuz, beraber üzülme, beraber sevinme hissiyatımız yara aldı. Derin bir gelecek kaygısı tüm ülkeyi kasıp kavuruyor. Sokaklar eskisi kadar bizim değil sanki. Bu sebeplerle, daha huzurlu bir hayat beklentisi insanları sıcak…
Almanya’nın aşırı sağ partisi AfD, iktidara geldiğinde ‘tersine göç’ politikası ile ‘asimile olmamış Alman vatandaşları’ dâhil tüm sığınmacıları sınır dışı etmeyi planlıyor. Almanya’da göçmen geçmişi olan en kalabalık topluluk ise Türkiye kökenliler.
“Savaşta gördüklerimizi, yurda dönüşte yaşadıklarımızı, döndüğümüzde karşılaştığımız manzarayı yazıyorduk. Bu da edebiyatımızın karakterinin savaş, yurda dönüş ve yıkıntı üzerine şekillenmesine yol açtı. Savaşta altı yıl sonra yurda dönmüştük, karşımızda yıkıntılar bulmuş, yıkıntılar üzerine yazıp çizmeye başlamıştık. İşin tuhafı, “yıkıntı edebiyatı” ismini sitemli ve nerdeyse gücenik tonda kullanıyorduk.”
Rusya-Ukrayna arasında tüm şiddetiyle devam eden savaş milyonlarca insanın evinden kopup uzaklara savrulmasına yol açtı. Aniden patlak veren yerel krizlerle karşı karşıya kaldığımız bugünlerde, göç, sürgün ve belleksiz bırakılmayı ele almakta fayda var. Edward Said, bir entelektüelin gözlerinden sürgünün yarattığı sosyal, psikolojik ve kültürel etkileri ele alıyor.