Share This Article
Yüzyılımızın popüler müzik akımlarını derinden etkileyen caz, günümüzde dar bir kitlenin beğenisini topluyor.
Caz evrimsel sürecinde, hoyrat tınısı ve insanı çılgına çeviren Afrika’nın enerjisini taşıyan ritimleriyle “istenmeyenler”in müziği olarak görüldü. Bunu nedeni belki de bu müziğin Afrika toprağının kızgınlığını taşımasıydı.
Afrika’nın ritmik müziğinin cazı derinden etkilemesinin bir sebebi de, bu müziğin “kirli ton” denen yanıydı. Afrikalı, saf ya da ideal tonda şarkı söylemeye çalışmıyordu. Sesini ve sazını büyük bir doğallık içinde kullanıyor, şarkılar zaman zaman bir çığlığa, zaman zaman ise bir feryada dönüşürdü.
Afro-Amerikalı kölelerin içinde gelişen müzik beyaz kültürden oldukça ciddi şekilde ayrışıyordu. Amerika’ya getirilen Afrikalılar, önceleri geleneksel müzik anlayışlarını terk etmemiş, yaşadıkları zorluklara karşı çığlık olarak kullanmıştı. ABD’nin “derin güney”inde her plantasyondan davullar ve çığlıklar yükseliyordu. Korku bacayı sardı, toprak sahipleri korkuyla içlerini titreten ve aynı zamanda çok ses çıkaran “horn”ların isyan amacıyla kullanılabileceğini anlamış olacak ki bunları yasakladı.
Eddie Locke, Jay C. Higginbotham, Charles Mingus, Ernie Wilkins ve Bill Crump (Soldan sağa). Art Kane’in oğlu o güne ilişkin babasının anılarını anlatırken, Eddie Locke’in “126. Caddenin kösesinde buluştuğumuzda neredeyse bayılıyordum” dedi.
İsyanın kulaktan kulağa aktarılan tınısı
Afro-Amerikalılar için müzik her şeyden önce tarlalarda ve yol çalışmalarında hep bir ağızdan söylenen “iş şarkısı”ydı. Bizim tanımlamamızla “çilenin hüznü” demekti. Çünkü Afro-Amerikalı bir köle sürekli çalışmak zorundaydı. Ağır çalışma saatleri boyunca, duygusunu, düşüncesini, öfkesini dışarı vurabileceği tek rahatlama yoluydu müzik (bu noktada daha çok “ağıt” olarak görmek yerinde olur).
Fakat bir süre sonra köle sahipleri yasağı kaldırarak siyahların şarkı söylemelerine izin verdi; bakış açısı değişmişti, şarkı söyleyen köle “mutlu” demekti. Mutlu bir köle ise isyan etmeyi düşünmeyecekti. Fakat köle sahibinin unuttuğu en önemli şey müzik, isyanın kulaktan kulağa ve nesilden nesile aktarılmasına yol açacaktı. Bu noktada, acılı haykırış Blues ve sonrasında Caz’a evrilmişti.
Ön sıra, soldan sağa: Bill Crump, Stuff Smith, Sonny Rollins, Coleman Hawkins. Arkalarında George Wettling, Bud Freeman, Pee Wee Russell, Buster Bailey, Oscar Pettiford’u görebilirsiniz. En arka sırada Sonny Greer, Jimmy Jones, Charles Mingus, Osie Johnson
Kuzeyde ise durum çok daha farklıydı; dev plantasyonlar yoktu. Kölelik karşıtı liberallerin yönettiği kentlerde Afro-Amerikalılar “eşit”lik ilkesine tabiydi. Fakat, kuzey demek sanayi demekti, Sermaye sınıfı için siyah Amerikalılardan daha iyi bir alternatif düşünülemezdi. Özgür siyah bu sefer de çarklar arasında yeni yeni olgunlaşan sanayi için çalışmaya başladı.
Gelenek değişmedi tezgahta çalışan işçi de tarladaki gibi öfkesini ritme döktü. Barlar hüzünlü işçilerle dolup taşıyor, kültür hızla yaygınlaşıyordu. Popüler kültürün dönüşümü ile caz birden kitleler arasında bir köprü kurmaya başladı. Müzik ve dans festivalleri bu sürecin sonucunda yaygınlaşmaya başlamıştı. Bunların en ünlüsü “Pinkster” festivaliydi.
Bu kültürel etkileşimin sonucunda bir kırılma yaşandı ve Afro-Amerikalılar çevrelerindeki beyazlarla rekabete girişti. El yapımı sazlarıyla Avrupa müziğini öğrenmeye koyuldular. Zamanla Avrupa’nın geleneksel müziği ile eski Afrika geleneği iç içe geçemeye, kaynaşmaya başladı. Böylece Afro-Amerikalıların halk müziği şekillenmeye başlıyordu. Caz kültürel bir acının ürü olarak çıksa da, barındırdığı ritim insanlık ailesinin sesi haline geldi.
Luckey Roberts ve “Aslan” Willie Smith
Art Kane: “Buluşma bir tür caz müzisyenlerinin mezuniyet fotoğrafı olmalıydı. Sonuçta, New York’ta cazın başladığı yer burasıydı.“
Geçmişi, bugünü ve geleceği buluşturan fotoğraf
Cazın tarihi gelişimine ufak bir aralıktan baktıktan sonra asıl hikayeye yani ‘Great day in Harlem’ fotoğrafının hikayesine dönebiliriz. Caz tarihinin en ünlü fotoğrafı olan ve Art Kane’in objektifinden çıkan bu fotoğrafın üzerinden neredeyse 65 yıl geçti.
1958 yılı caz tarihinin de en önemli yılıydı. O yıl yayınlanan albümler cazın geleceğini de etkiledi. Yeni bir dönem açılmıştı ve bu fotoğraf da “süreklilik ve gelenek” ekseninde yaşanan radikal değişimin sembolü olarak görüldü. ‘Great day in Harlem’ geçmişi, bugünü ve geleceği buluşturan bir fotoğraftı.
’57 kişinin buluşmasında çok özel bir şey vardı’
Elbette fark edildiği gibi caz tarihinin önde gelen birçok ismi bu fotoğrafta maalesef yer almıyor. Orijinali “Harlem 1958” olarak bilinen bu fotoğrafta yer alan müzisyenlerden, Sonny Rollins ve Benny Golson bugün halen hayatta.
Caz tarihinin en ironik fotoğrafı hakkında New Yok Magazine’den Matthew Kassel’e konuşan Benny Golson, Village Voice eleştirmeni Nat Hentoff’tan hemen oraya gitmesini söyleyen bir telefon aldığını hatırlıyor. Golson, o günlerde Quincy Jones ile aynı binada yaşıyormuş ama nedense Jones’a haber vermemiş. Fotoğrafta yer almayanlar da soruluyor Golson’a, cevabı, “çünkü çalışıyorlardı” oluyor. Başta John Coltrane, Miles Davis, Duke Ellington, Woody Herman, Dave Brubeck ve Buddy Rich orada olmayan pek çok müzisyenden birkaçıydı.
Bu fotoğraf karesini Esquire’ın Golden Age of Jazz sayısı Art Kane için de özel bir proje oldu açık. 1925 yılında dünyaya gelen ve o dönem 33 yaşında olan bir genç sanatçı bu fotoğrafın önemi bir kat daha fazla olsa gerek. 2018 yılında Wall of Sound Gallery tarafından düzenlenen ve retrospektif serginin kitapçığında, ‘Great day in Harlem’ karesinin ne anlama geldiğini Quincy Jones, Benny Golson, Jonathan Kane ve Art Kane, “O gün, toplanan 57 kişinin caz adına buluşmasında çok özel ve saf bir şey vardı” diyerek değerlendiriyor.