Share This Article
Çocukluk Defterleri / Norah Lange / Çev. Havva Mutlu / Can Yayınları / S. 192 / Anı
Norah Lange’nin Arjantin kırsalı ve Buenos Aires’te ailesiyle geçirdiği çocukluk ve ilkgençliğinden kâh dokunaklı kâh özlem dolu kesitler içeren Çocukluk Defterleri yazarın kişiliğini biçimlendiren bir geçmişi yansıttığı gibi 20. yüzyıl başı Arjantin toplumundaki yaşama ve cinsiyet rollerine dair de incelikli gözlemler sunar.
Çocuklara özgü bir masumiyet ve yaratıcılığı belleğin gücüyle buluşturan Çocukluk Defterleri her devirden okurun özdeşlik kurabileceği bir anlatı.
Küçük Meseleler / Güzin Yalın / İletişim Yayınları / S.216 / Öykü
Güzin Yalın, günlük koşturmalarımız içinde bizi sürekli tökezleten ufak tefek taşları anlatıyor Küçük Meseleler’de. Bazen mideyi bozan bir yemek, bazen içinde kötü şeyler görünen bir kahve falı, bazen hiçbir sebep yokken tersinden kalktığımız bir sabah, bazen de sebepsiz yere ortaya çıkıp aklımızın bir köşesine kıymık gibi batan o düşünceler… Hissettiklerimiz ve çoğu kez onlar yüzünden sıkışıp kaldığımız dört duvarlar…Ama tüm bunları yaparken bizi simsiyah bir dünyanın içine sokmuyor Güzin Yalın. Her şeyin geçebileceğini ve olumsuz bulutların, ama tez ama geç, isteyerek çekilen derin bir nefesle dağılabileceğini iyimserlikle gösteriyor.Küçük Meseleler, hayatın ta içinden çıkıp gelen hikâyeler…
Bir Kadını Görmek / Annemarie Schwarzenbach / Çev. Menekşe Toprak / Doğan Kitap / S.144 / Roman
Nazi sempatizanı ebeveyninin ve yükselen Avrupa faşizminin gölgesinde kelimelerin ardına gizlenen androjen bir beden ve hemcinse duyulan arzu.
Kuir edebiyatının kült ismi, anti faşist yazar, gezgin ve fotoğrafçı Annemarie Schwarzenbach’tan iki novella: Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm’üyle karşılaştırılan “Bir Kadını Görmek” ve Lirik Novella. Aşka, kadın bedenine, güzelliğe fırlatılan kadınca bir bakış.
İçinde bulunduğumuz çağ, dünya tarihinin gelişim ve değişim seyrine bakıldığında, hız bakımından açık ara en tempolu, en telaşlı olanı. Bu baş döndürücü hız ve her şeye yetişme beklentisinin yarattığı yorgunluk dolayısıyla, olayları kavrama ve anlamlandırma becerimizin çağın telaş ve temposuyla aynı derecede arttığını söyleyemiyoruz.
Sürekli, yeni, doğruluğu muğlak bir bilgi bombardımanına yetişmek mümkün olmadığı gibi, her şeye yetişememenin getirdiği “güncel olamama” kaygısı, sosyal ilişkilerden insanın kendisiyle kurduğu ilişkiye kadar hemen hemen her alana yansımakta…
Böylesi bir dönemde Y. Alp Kozanoğlu ve Ömer Çeşit, yıllara yayılan bir birlikte okuma ve düşünme deneyiminin ürünü olan bu kitapta klasikle moderni, kalıcıyla günceli, estetikle politiği bir araya getirerek polifonik bir tartışma yürütüyor. Burada ve Şimdi, Tolstoy, Wilde, Twain, Andriç, Bernhard gibi farklı zamanların, farklı toplumların edebiyatçılarından Eagleton, Shayegan, Bauman ve Chul Han gibi dünyaya farklı açılardan bakan modernite eleştirmenlerine dek birçok saygın isimle zihin açıcı diyaloglara giriyor.
Kendi adıyla anıldığı eğitim yöntemiyle tanınan Montessori aynı zamanda kadın hakları alanında da öncü bir figürdü. Potansiyelinin farkında ve kendi yazgısının mimarı olan, yalnızca oy verme ve eğitim hakkını garanti altına almakla kalmayıp aynı zamanda yaşamın her alanında erkeklerle eşit saygınlığa ve haklara sahip olan bir “yeni kadın” modelini inşa etmeye çalıştı ve bunda başarılı oldu. Montessori’nin İtalya’da kadınların özgürleşmesinin ilk adımlarını anlattığı bu metin bugün hâlâ oldukça dinamik olan toplumsal cinsiyet eşitliği ve feminizm tartışmalarına değerli bir katkı niteliğindedir.
Gıda Krizinden Gıda Egemenliğine / Murat Büyükyılmaz / Biz Kitap / S.259 / İnceleme
Uzun yıllardır tarım, gıda ve ekoloji alanlarında çalışmalarıyla bilinen akademisyen Murat Büyükyılmaz, pandemiden bu yana gıda alanında derinleşen sorunları “Gıda Krizinden Gıda Egemenliğine”de ele alıyor.
Büyükyılmaz, kitabıyla şunları söylüyor:
“Türkiye’de gıdanın metalaştırılması ile tarım ve gıda alanının sektörleşmesinin ardından; geldiğimiz noktada, her yurttaşımızın insan olmaktan kaynaklanan gıda hakkının, gıda güvencesinin ve gıda güvenliğinin ortadan kalktığı bir endüstriyel tarım ve gıda krizi ortaya çıkmıştır. Kriz, gittikçe daha da derinleşmektedir.
Krize yönelik tepkiler, talepler ve çözüm arayışlarının ilişkisel ve bütünsel bir karşılığı olarak; çiftçilerin ortaya koyduğu, gıda üzerinde emeği ve hakkı olan herkesin de kendisine yer bulabildiği gıda egemenliği mücadelesi, sadece tarım ve gıda krizinin değil, tüm hâkim kent ve kır yaşamının krizine de çözüm yolu sunan bir arayış olarak toplumsal yaşamın gündemine gelmiştir.
3 yıla yayılan çalışmaların sonucu olarak, Gıda Egemenliği Hareketi’nin Türkiye’deki mücadelesine katkı sunabilmek fırsatını sağlamak amacıyla hazırladığımız bu kitap, umuyoruz ki henüz bu mücadeleyle tanışmayan ama gıda üzerinde emeği ve hakkı olan yurttaşlarımıza gıda egemenliği mücadelesine omuz vermek ihtiyacı ve fikri sunacaktır.”