Share This Article
Huzurunuzu Bozduğum İçin Özür Dilerim / Patrick Cottrell / Çev. Hilal Dikmen/ İlksatır Yayınevi / S. 224 / Roman
“Bir gün intikamımı alacaktım… Ömrüm boyunca beni görmezden gelen, irademin gücünü, yaşam coşkumu hor gören kim varsa…”
New York’ta yaşayan Helen Moran otuz iki yaşında, bekâr ve çocuksuzdur. Ev arkadaşının yeni koltuğuyla üvey erkek kardeşinin intihar haberini aynı anda alır. Yıllarca kaçtığı şeylere yakalanmış, puslu çocukluğuna geri dönmüş, inşa ettikleri çatırdamıştır.
Helen Moran geçmişle hesaplaşmanın yolunu üvey kardeşinin intiharının peşine düşmekte bulur. Bunu hem kendine hem de kardeşine borçludur. İlk iş cenazede giyeceği kazağı sipariş eder ve ardından Milwaukee’ye tek yön bilet alır. Yıllardır görmediği üvey ebeveynlerine destek olmak için rahatsız edici bir samimiyetsizlikle sevgi kelebeğine dönüşecek, cenaze çiçeklerini çamaşır suyuyla dolu kovaya özenle dizecek, böceklere açtığı savaşa misafirleri de dahil edip hepsini hastanelik edecektir.
Patrick Cottrell’in 2017 Uluslararası Yayıncılar Kitap Ödülü ve 2018 Whiting Kurgu Ödülü’nü kazanan ilk romanı “Huzurunuzu Bozduğum İçin Özür Dilerim”, alışılmışın dışında bir intikam romanı. En kederli anlarda aile ve toplumla dalgasını geçen yazar, ahlaki pusulasının yönünü kara mizahla bozuyor.
Permafrost / Eva Baltasar / Çev. Emrah İmre / Can Yayınları / S.128 / Roman
İşte huzurunuzda ben, herkesin tanıdığı yabancı; kısa ve sık ot katmanının altında sahte gibi görünen kadın. Dış kaplamam sağlam, tıpkı teknelerinki gibi sugeçirmez, ama sahte değil: Katı buz tabakasının altında yaşama elverişli olsa da uyku halinde bir dünya var.
Her daim donuk haldeki toprak katmanını ifade eden permafrost aynı zamanda bu romanın anlatıcısı kadını mecazi olarak sarmalayan bir katman. Hiçbir yere uyum sağlayamayan, yaşadığı kişisel krizler karşısında cinsellik, edebiyat ve sanata sığınan bu kahraman, ailesindeki kadınların yol açtığı travmaları sevgili olduğu kadınlarla yatıştırmaya çalışıyor.
Çocukluğu ve yetişkinliğinde Barselona, Brüksel ve İskoçya’da yaşadıkları, ailesi ve toplumun dayattığı kuralları kırma çabası, hayattaki şüpheleri, kontrolcü bir anne ve aşırı normal bir kız kardeşin yarattığı beklentiler kendi etrafına bir kalkan gibi ördüğü tabakayı her geçen gün sağlamlaştırıyor.
İlk romanı Permafrost’la ülkesinin son yıllarda en çok konuşulan yazarlarından biri haline gelen Katalan yazar ve şair Eva Baltasar’ın isyan ve zarafeti buluşturduğu bu anlatı, gizemli buz katmanının altında hassas ve tutkulu bir varoluş sorgulaması.
Bir Gün Düşü / Serdar Rıfat / Yapı Kredi Yayınları / S.80 / Anlatı
Sıcak mı sıcak bir yaz günü, Tepebaşı’nda bir çayevinde oturup amatörce çeviri egzersizleri yapan bir muhasebeci (Mehmet Şadi Tati) ile söz konusu mekânda ansızın boy gösterip, Mehmet Şadi Tati’yi masalarına davet eden redingotlar giyinmiş, şapkalı iki figür: Gustave Flaubert’in tamamlanmamış son romanının kurmaca karakterleri
(F. Bouvard ve J. Pécuchet)…
Serdar Rıfat, “Bir Gün Düşü” adlı anlatısında –gerçeğin düşsel olanla iç içe geçtiği o karmaşık ve şaşırtıcı yazınsal düzlemde– görünüşte matrak bir ticari ilişkiyi konu ederek ilginç ve dokunaklı bir dostluğun katmanlarını tek tek açmaya girişiyor. Bu katmanlar arasında cinsellik de, ulusal kimlik de, kişisel saplantılar da var…
Nostaljik olanın çekiciliği bir zamansızlık fonunda eriyip gidiyor; şimdi gelecek, dün bugün oluveriyor. Derin bir arkadaşlık, dostluk özleminin harcı olan “Bir Gün Düşü”, gerçekte alacaklısının da borçlusunun da bulunmadığı bir anlatı.
“Babam Hasan Âli Yücel” / Haz. Arda Kukul / İş Kültür Yayınları / S.352 / Söyleşi
Hasan Âli Yücel neye inandı, nasıl mücadele etti? Gazi Mustafa Kemal ile aynı masada hangi konu hakkında görüştü? Nasıl Türkiye’nin en uzun süreli Millî Eğitim Bakanı oldu? Dönemin en önde gelen edebiyatçıları ile nasıl tanıştı? Türkiye’nin en büyük şairlerinden Can Yücel’i nasıl yetiştirdi? 19 Mayıs’ta kendisine suikast girişimi söylentilerini nasıl karşıladı? “Hayatta ben en çok babamı sevdim” diyen Can Yücel, neden babasına Cambridge’den ayrılması gerektiğini söyledi? Köy Enstitülerinin fikir babası kimdi? Hasan Âli Yücel, evde nasıl bir babaydı? İsmet İnönü neden Yücel’i destekledi? Kim İnönü’nün fikrini değiştirdi? Yücel’i istifaya sürükleyen kimlerdi? Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nı nasıl kurdu?
Ve daha pek çok sorunun yanıtını Hasan Âli Yücel’in kızı Gülümser Yücel, bu keyifli söyleşide Arda Kukul’a anlatıyor.
Bu söyleşide Köy Enstitülerinin kurucusu ve Türkiye’nin en uzun süre görevde kalan Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’i hiç bilinmeyen yönleri ile tanıyacaksınız.
Sevdiği yemeklerden, aile içi konuşmalarından, çocuklarına verdiği tavsiyelerden politik hayattaki vizyonuna, mücadelesine ve eğitimde gerçekleştirmek istediklerinin detaylarına kadar tüm özel noktalar Gülümser Yücel’in tanıklığında bu kitapta işleniyor.
Sosyofobi / César Rendueles / Çev. Alev Türker Ok / İletişim Yayınları / S.232 / İnceleme
“Aslında dijital iletişim araçlarının yarattığı toplumsal coşku asılsızdır, dekoratiftir. Ortak varoluşumuzun teşvik etmesi gereken şeyi, yani birbirimize gösterdiğimiz ilgiyi teşvik etmeye faydası yoktur. Aynı şey eşitlikçilik 2.0, yani toplumsal farkın Ağ’da en aza indiği duygusu için de geçerli. Radikal demokrasi evrensel bir müşteri-hizmet hattı değildir. Eğer durup düşünürseniz bunun biraz saçma olduğu anlaşılacaktır.”
İletişim teknolojileri, moderniteden arta kalan sorunları aşacak bir araç mı, yoksa sermayenin tahakkümünün yeni araçlarla sürdürülmesinin farklı biçimi mi? İletişim teknolojisindeki yenilikler, uzun zaman boyunca toplumsal hayatı olumlu yönde değiştirebilecek ütopik bir unsur olarak görüldü. Bilhassa Avrupa solu, genel olarak teknolojinin, özel olaraksa internetin ekonomik ve siyasi koşulların eşitlikçi bir yeniden inşasına zemin hazırladığı fikrinde ısrarcı oldu.
César Rendueles, beklentilerin aksine iletişim teknolojilerinin sosyal gerçekliği ve işbirliğini artırmak yerine sınırlandırdığını ileri sürüyor. Dayanışmanın ve geleneksel topluluk ilişkilerinin gereksiz olduğu konusundaki yaygın inanca karşı çıkan Sosyofobi, neoliberalizmin yarattığı sosyal tahribattan yola çıkarak teknolojinin çözüme dönük iddialarının gerçekliğini sorguluyor.
Öte yandan, teknolojideki gelişmelerle eşitlikçi bir gelecek perspektifini yan yana getiren siber ütopyacı yaklaşıma şüpheyle yaklaşan yazar, kemer sıkma politikaları karşıtı İspanyol 15-M hareketi örneği üzerinden yeni toplumsal olanakları sorgularken, siber fetişizme yönelik toplumsal tepkinin boyutlarını inceliyor.
Sessiz Dünya, Böcek Kıyametini Önlemek / Dave Goulson / Çev. Ezgi Kıymaç / Avantür Kitap / S. 408 / Araştırma
“Böcekleri benim gördüğüm gibi görmenizi istiyorum; güzel, şaşırtıcı, üstün. Onları kaybedersek dünyamız yavaş yavaş çökecek…”
Doğadan ayrı değil, onun bir parçası olarak yaşamayı öğrenmeliyiz. İlk adımı da altı bacaklı küçük dostlarımızla ilgilenerek atabiliriz.
Böcekler besin zincirinin ve gezegenimizin doğal işleyişinin anahtarı olsalar da dünya çapında nüfuslarında endişe verici bir düşüş yaşanmaktadır. Peki, böceklerin hepsi gittiğinde ne olacak?
Dave Goulson iklim değişikliği, doğa, yaban hayatı ve azalan biyoçeşitlilik arasındaki bağlantıyı araştırarak bunun dünyamız ile üzerinde yaşayanlar için zararlı etkilerini analiz ediyor. Pestisitler, gübreler, ışık kirliliği, istilacı türler ve iklim değişikliği gibi böceklere yönelik tehditleri titizlikle ortaya koyuyor.
Zamanımız azalıyor olsa da böcek popülasyonlarının toparlanması için henüz çok geç değil. Birçok çevre sorunu karşısında kendimizi çaresiz hissetsek de Goulson bizi böcekleri sevmeye teşvik ediyor ve onların yok olmasına karşı koymak için atabileceğimiz basit adımları gösteriyor. Bu, politikada, tarımda, sanayide, evlerimizde ve bahçelerimizde her düzeyde derin bir değişim için güçlü bir çağrıdır.
“Sessiz Dünya”, kısmen böcekler dünyasına yazılmış bir aşk mektubu, kısmen ağıt, kısmen de daha yeşil bir gezegen için heyecan verici bir manifestodur.