Share This Article
Balinanın Ölümü / Elizabeth O’connor / Çev. Sevinç Sanem Erzurumlu / Timaş Yayınları / 240 s. / Roman
1938 yılında, uzak bir Galler adasının kıyılarına ölü bir balina vurur. Tüm hayatını adada geçirmiş Manod için bu, hem bir kıyamet alameti hem de adanın kıyılarının ötesinde neler olabileceğinin bir sembolü gibidir. Babası ve kız kardeşiyle yaşayan genç Manod, ailesinin nesiller boyunca yuva bildiği, güzel ama bir o kadar da hırçın adanın ötesindeki hayatı keşfetme arzusundan kurtulamaz.
Kıyıya vuran balinanın ardından ada kültürünü incelemek üzere gelen iki İngiliz etnograf, ona hem kendi adasının uzağındaki hayata bir bakış hem de bir kaçış ihtimali sunar. Manod, topluluğunun yanlış anlaşıldığına dair şüphelerine rağmen, bambaşka duygularla hesaplaşmak zorunda kalacaktır.
Balinanın Ölümü, keskin bir zekâyla yoğrulmuş ışıl ışıl anlatımıyla üzerlerine kapanan dış dünyayla yüzleşmek zorunda kalan insanların hikâyesi… O’Connor, uçurumun kenarındaki bir topluluğun ve bir kadının incelikli portresini ustalıkla gözler önüne seriyor.
Bu Bir Roman Değildir ve Diğer Romanlar / David Markson / Çev. Suat Kemal Angı / Jaguar Kitap / 536 s. / Roman
Wittgenstein’ın Metresi adlı romanını ile tanınan David Markson’ın, onu benzersiz kılan tarzının toplandığı üç romanı bir arada: Bu Bir Roman Değildir, Ufuk Noktası, Son Roman.
David Markson’nın tek cümlelik anekdotlar, sayısız yazar, ressam, şairlerden alıntılar ve onlara dair öykülerle, aralara serpiştirdiği kendi öyküsü benzersiz bir uyum ve simetri içindedir. Okurken adeta insanlığın entelektüel sergisinde geziyormuş gibiyizdir. Marksonvari tarzın zirvesi sayılan bu üç roman Suat Kemal Angı’nın çevirisiyle…
Yazar şeytana uyup yazmayı bırakmaya dünden razıdır.
Yazar hikâyeler uydurmaktan ölesiye yorulmuştur.
Bu sabah çöpçülerin çöp boşalttığı yere yürüdüm.
Tanrım, çok güzeldi.
Diye yazıyor, bir van Gogh mektubunda.
Yazar karakterler icat etmekten de aynı ölçüde yorulmuştur.
Yazar, hiçbir şekilde hikâye anlatmayan bir roman kurmak istiyor.
Ve kahramanı olmayan. Bir tane bile.
Konusu olmasın. Kahramanı olmasın.
Yine de okuru ayartıp sayfaları çevirmeye ikna etsin.
Ama ben Mösyö Stendhal’i yakından tanıyordum, onun gibi ciddiyetsiz birinin başyapıtlar yazabileceğine beni asla ikna edemezsiniz.
Dedi Sainte-Beuve.
Durağan olsun, Yazar’ın istediği bu.
Yani olaylar dizisi olmasın.
Yani, belli bir zaman akışı olmasın.
Ama yine de bir yere varsın.
Aslında bir başlangıcı, ortası ve sonu olsun.
Hüzünlü bir notla bitse bile.
Als ick kan.
Albayın Fotoğrafı / Eugene İonesco / Çev. Ersel Topraktepe / Yapı Kredi Yayınları / 120 s. / Roman
Gergedan, Kel Şarkıcı, Gönüllü Katil gibi tiyatro oyunlarıyla absürt tiyatronun öncülerinden ve çağdaş edebiyatın uyumsuz temsilcilerinden sayılan Eugène Ionesco’dan bir öyküler toplamı: Albayın Fotoğrafı.
İnsanın dünyadaki varoluşunun saçmalığını dilde yaşanan yabancılaşma aracılığıyla hemen hemen yazdığı her yapıtta göstermeyi amaçlayan Ionesco’nun öyküleri, bu çabanın kusursuz bir örneği.
Albayın Fotoğrafı’ndaki bazı öyküler yazarın unutulmaz tiyatro oyunlarının nüvesini oluşturmuştu.
Antikomünist Şebeke – Örgütler, Kişiler, Yayınlar (1946 – 1980) / Fatih Yaşlı / Yordam Kitap / 384 s. / Araştırma
Türkiye’de milliyetçiliğin, sağın ve antikomünizmin tarihine ilişkin kitapları ve biyografi çalışmalarıyla tanıdığımız Fatih Yaşlı, bu kez, Türkiye’de yönetici sınıfın hegemonya krizleriyle dinselleşme arasındaki tarihsel ilişkiye ışık tutuyor.
‘‘1923 paradigması nasıl çöktü, Cumhuriyet neden yıkıldı?’’ sorusundan yola çıkan Yaşlı, Türkiye’de düzenin üç farklı dönemeçte yaşadığı hegemonya krizlerini aşabilmek için devletle Türk sağı arasında bir mutabakat kurulduğunu ve bu mutabakatın da temelini antikomünizmin oluşturduğunu ileri sürüyor. Bu mutabakatın bir ürünü olarak 1946-1980 yılları arasında Türkiye’de kişileriyle, yayınlarıyla ve örgütleriyle antikomünist bir şebekenin ortaya çıktığını savunan Yaşlı, 2000’li yıllardan başlayarak yaşanan tedrici rejim değişikliğini anlamak için bu antikomünist şebekeyi merkeze alan bir tarih okumasına ihtiyacımız olduğuna dikkat çekiyor.
Komünizmle Mücadele Dernekleri’nden İlim Yayma Cemiyeti’ne, Büyük Doğu dergisinden Milliyetçiler Derneği’ne, Milli Türk Talebe Birliği’nden Aydınlar Ocağı’na bir şebekenin adım adım inşa edilişini gözler önüne seren çalışma, bu geleneğin AKP’nin kurmaya çalıştığı yeni rejim üzerindeki siyasi ve ideolojik etkisini çarpıcı ve berrak bir şekilde ortaya koyuyor. Antikomünist Şebeke, Türk sağının şeceresini çıkarmaya yönelik kapsamlı bir çalışma olmanın ötesinde, Türkiye tarihini tarihsel maddeci/sınıfsal bir perspektiften okuma çabalarına ufuk açıcı bir katkıda bulunarak, deneyimlemeye devam ettiğimiz şiddetli hegemonya bunalımını anlamaya ve açıklamaya yönelik yeni bir pencere açıyor.
Talihsiz Anjel Hala ve Edirne Kuşatması Günleri / İzel Rozental / Kırmızı Kedi Yayınları / 176 s. / Anı
Angèle Guéron, 1909’dan 1915’e kadar, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki en büyük Yahudi kız okullarından Edirne’deki Alyans Okulları’nın yöneticisiydi. Hem bir kurum yetkilisi olarak hem de kendi halinde bir vatandaş olarak Edirne Kuşatması’nın tanıkları arasındaydı. 1912’nin sonlarında ve 1913’ün başlarında, kuşatma altındaki Edirne’nin Balkan Savaşları sırasında kaderini belgelediği bir günlük tuttu Guéron. Kuşatma sırasında yerel hayata dair nadir bir bakış açışı sağlamanın yanı sıra bir Sefarad Kadınının, cemaatteki ataerkilliğin gösterdiği dirence karşı Osmanlı vatanseverliğini belgelemişti.
Karikatürist-yazar İzel Rozental bir gün şans eseri bu ünlü öğretmenle aslında akraba olduğunu öğrenir. Vaktiyle annesinden dinlediği hikâyelerde “Talihsiz Angel” adıyla anılan “büyük hala” aslında Angèle Guéron’dan başkası değildir. Hikâye tam olarak böyle başlar. “Talihsiz Angel”in peşine düşen Rozental bir yandan büyük halayı daha yakından tanımaya çalışırken bir yandan da Balkan Savaşları sırasında gerçekleşen Edirne Kuşatması’nda yaşananları öğrenecektir. Talihsiz Angel Hala ve Edirne Kuşatması Günleri alışılmışın dışında bir grafik romanı. Çizer, yazar ve bu kitap özelinde “çevirmen” İzel Rozental hem kendi uzak akrabasıyla tanışma serüvenini hem de “Talihsiz Angel”in yani Angèle Guéron’un ve dönemin hikâyesini resmediyor.
Dijital Çağda Z Kuşağı – Bireylerin Kimlik İnşası ve Sunumu / Selahattin Çankal / Nobel Bilimsel Eserler / 198 s. / İnceleme
Dijital çağın hızla dönüşen dünyasında, dijital platformlar, kimliklerin sınırlarını bulanıklaştırırken bireylere çoklu ve akışkan kimlikler yaratma olanağı sunuyor. Bu çağın içine doğup büyümüş olan ve dijital yerliler olarak tanımlanan Z kuşağı, dijital platformları yeni sosyalleşme biçimlerine dönüştürüp dijital dünyanın sunduğu imkânlardan yararlanarak kendilerine özgürlük alanları yaratıyor.
Bu kitapta, Z kuşağının dijital platformlarda kendilerini nasıl ifade ettikleri, çevrim içi ve çevrim dışı kimlikleri arasında nasıl bir etkileşim içinde olduğu incelenerek birtakım sorulara yanıt aranmaktadır. Bu sorular arasında dijitalleşmenin, Z kuşağının kimlik inşasında nasıl bir rol oynadığı, çevrim içi kimliklerle çevrim dışı kimlikler arasındaki benzerlik ve farklılıkların neler olduğu ve dijital platformlarda inşa edilen kimliklerin bireylerin sosyalleşme süreçlerine nasıl yansıdığı ele alınmaktadır. Ayrıca çevrim içi alt kimliklerin çevrim dışı kimliklerle ilişkisi ve bu süreçte kullanılan stratejilerin Z kuşağı bireylere nasıl bir özgürlük ve ifade alanı sunduğu kitabın cevap aradığı noktalardır. Kitap, bu sorulara yanıt ararken sosyoloji, psikoloji, iletişim ve medya çalışmaları gibi birçok disipline katkı sunmayı amaçlamaktadır.