Share This Article
2016 yılında Walk Free Vakfı’nın hazırladığı Küresel Kölelik Endeksi’ne göre 167 ülkede yaklaşık 46 milyon insanın, bir çeşit modern kölelik yaşadığı açıklandı. Ortadoğu’daki savaş binlerce göçmenin Türkiye’ye sığınmasına neden olurken, sermayenin bu göçmenleri enformel sektörlerde kullandığı görülüyor.
İstanbul’un birçok emekçi mahallesine yerleşen göçmen işçiler, sigortasız, güvencesiz ve piyasanın altında paralara çalışmak için caddelere akın etmiş durumda. Devletin hiçbir kademesinin müdahil olmadığı köle pazarları, yeni dünya düzeninin bir sonucu olarak artık karşımızda.
İstanbul’da Üsküdar’a bağlı Küçüksu’da “köle pazarı”nı andıran göçmen işçilerin oluşturduğu bölge, 2010 yılından bu yana ucuz işçi bulmak isteyenlerin uğrak noktası. Hemen her gün, erken saatlerde Küçüksu’daki dere yatağının ilerisindeki Hacı Zihni Güler Camii’nin önünde buluşan afganlı, Pakistanlı ve türkmen göçmen işçiler emeklerini yok pahasına satmak için birbirleriyle yarışıyor.
İşçi işçiye düşman
Sabahın 6’sında sırtlarında çantalarıyla iş bekle- yen, afganlı ve türk işçilerin yanına yaklaşarak konuşmak istediğimizde hepsinin suratında endişe belirdi. Önce kim olduğumu etraflıca sorma gereği duydular. Sonra da çevremi sararak hep bir ağızdan dertlerini ve sıkıntılarını sırlamaya başladılar.
Kayıt dışı çalıştıkları için isimlerini söylemekten çekinen Afgan işçilerle konuşurken soru sormaya başladığımda Türk işçiler birden, “Piyasayı kırıyorlar!” diyerek araya girdiler. Bitlisli olduğunu söyleyen bir işçi, “Bunlar kaçak. Savcısı, polisi bir şey demiyor. Geliyorlar Türkiye’yi mahvediyorlar. Biz burada bekliyoruz, bizi ekmeğimizden ediyorlar. Bizim işimiz yok diyorlar ama kendi ülkelerinde işleri var. Gitsinler memleketlerine. Savaşsa benim memleketim de savaşta” diyerek, uzunca bir süredir aleni sürdürdükleri kavgayı iyice alevlendirdi.
Bir diğer Türk işçi ise “Abi bu arkadaşlar 100 TL kira veriyor, ben 1000 TL kira veriyorum. Bunlar 10 kişi bir evde kalıyor. Adam bir gün çalışsa başını sokacak bir yer bulabiliyor, karnını doyurabiliyor. Benim ise aileme bakabilmem için her gün çalışmam gerek” sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Yaklaşık 3 yıl önce Türkiye’ye gelmiş bir Afgan göçmene dönerek, “Sizi ucuz çalıştırdıkları doğru mu?” diye sorduğumuzda şu cevabı alıyoruz:
“Burada bizi çalıştırıyorlar, paramızı vermiyorlar. Bazı adamlar bizi alıp götürüyor. Bazısı 80 TL vereceğiz deyince arkadaşlar açlıktan kabul ediyor. İstediğimiz için değil açlık- tan gidiyoruz. İş bittikten sonra da bu sefer paramızı vermiyorlar. 20 TL verdikten sonra küfür edip ‘sonra veririz’ diye kovuyorlar. Böyle insanlar da var. Biz savaştan kaçmadık, biz açlıktan kaçtık. Savaştayız diyorsunuz, sizde birisi ölünce hesabı soruluyor. Şu anda Afganistan’da açlıktan insan ölüyor kimse bunu sormuyor.”
14 yaşında ama umudu yok!
Afganistan’daki ailelerinin yanından ayrılmış 6-7 gence yaşlarını sorduğumda 18 yaşında olduklarını söylediler. Fakat çevrede bulunanlar hemen düzelterek gerçek yaşlarının 14-18 arasında olduğunu belirtti. Bu çocuklar 8 saat ağır işin sonucunda 50- 60 TL arasında para verilerek gönderiliyor.
İlkokula gittiklerini söyleyen çocuklara “Siz ağır işlerde çalışıyor musunuz?” diye sorduğumda, “Evet çalışıyoruz. Günde 9 saat çalışıyoruz. Bazen inşatlarda, bazen taşımacılık yapıyoruz. Bazen paramızı tam alamıyoruz” yanıtını alıyorum.
Ailelerini bırakıp, Türkiye’ye tek başına geldiklerini söyleyen gençler, İstanbul’a Irak veya İran’dan kamyonlar ve konteynırlarda ulaşmışlar. aralarında en küçük olanı, “Tek başıma geldim. ailem Afganistan’da para kazanamadığı için ben buradan para göndermeye çalışıyorum” dedi. Bir diğeri kaçak gelişlerini anlatırken şunları belirtti:
“Hepimiz İran üzerinden geldik. 50-60 kişi bir minibüse bindirildik Türkiye’ye öyle geçiş yaptık. Ben terörist olarak buraya gelmedim. Beni polisler yakaladı, ‘neden buradasın?’ deyince, ‘Müslümanım ekmek parası için geldim’ dedim ve beni bıraktılar.”
Bu insan pazarlarında arz talep dengesizliği yüzünden haliyle sık sık karşı karşıya gelme durumu da oluyor. Bu mücadelede kaybedenler günlerce ceplerine tek kuruş girmeden inatla kendilerine iş çıkmasını bekliyorlar.
Bitlisli işçi, konuşmamızın sonuna doğru, “Buradakilerin hepsi sigortasız çalıştırılıyor. Sigorta paralarını ödemek işverenin işine gelmiyor” dediğinde bu defa Afganlı göçmen söze girerek, “Öyle adamlar var ki, bir kişiyi sigortasız olarak bir ay çalıştırıyor. O adam inşaattan düşüp ölünce kimse ses çıkarmıyor. İnşaatın orada üzerine toprak atıp gömüyorlar” açıklamasında bulundu.
Bu ürpertici sözler üzerine, “İnşaatta ölen arkadaşınız var mı?” diye tekrar sorduğumuzda şu karşılığı alıyoruz: “
Var ama kimse ölüsünü görmüyor. arkadaşımız ölünce hemen gömüyorlar. Biz ne olduğunu bilmiyoruz. Kimseye de bir şey söylemiyorlar. tembihliyorlar kimse de konuşmuyor. neymiş müslümanlıkmış… Böyle müslümanlık mı olur?”
İnsanın hiçbir değerinin olmadığı bu “köle pazarı”nda göçmen işçiler her gün ölümle karşı karşıya geleceklerini bile bile iş kovalıyorlar. Öldüklerinde bir mezarlarının dahi olmayacağını, sadece inşaata “harç” olacaklarını bile bile!..