İstanbul Film Festivali benliğimizi yeniden şekillendirmemiz, sorgulamamız, tanımlamamız için kendi içinde her şeyi hazırlamış. Kız kardeşlerin güçlü bağlarından bir etik tartışmanın nerelere gidebileceğine, zorunluluklar otoriteleşince eğlencenin de eziyete dönüşebileceğine… İstanbul Film Festivali bize unutulmaz deneyimler sundu.
“Hayatımızı günbegün yaşarız, onu yazmayız; yazmak, insan ne yaparsa yapsın, hayatın yalnızca bir parçasıdır.”
“1477 yılında Şehrim, aşağıdaki hane halkından oluşuyor: 9 bin Türk, 3 bin Rum, 1500 Yahudi, 267 Kırımlı Hıristiyan, 750 Karaman ve 31 çingene. Marrano (Ortaçağ İspanya’sında Hıristiyan olmuş Yahudi ya da Mağribi doktor David Iglesias, Mihrimah Hatun’a böyle dedi işte. Acaba bu, o devrin gerçek bir yansıması mı?”
Göstergeleri ve şehirleri seviyorum. Bu çift yönlü aşk belki yalnızca görünüşten yola çıkarak edindiğim birkaç kanı nedeniyle, beni şehrin göstergeleri olduğuna inanmaya itiyor.
Nereden gelmektedir ve nedir? Ortaçağ kenti Antik kentin devamı veya yeniden doğumu mudur? Yoksa yeni ve özgün bir olgu mudur?
Karaköy’deki Bankalar Caddesi’nde Galata’ya doğru çıkmak istediğinizde ya da Pera’dan, vapuru yakalamak için aşağı doğru salınırken kim bilir kaç kez kullandığınız Kamondo Merdivenleri; dönemin banker, Seferad Yahudisi bir ailenin İspanya’da başlayıp, Venedik, İstanbul, Paris ve ardından Auschwitz’de son bulan yok oluş hikayesini anlatıyor.
‘Karaköy köprüsünden geçen insanların ortalama kültür düzeyi ne ise, İstanbul’da imar adı altında yapılan işlerin düzeyi de odur. O köprüden yürüyerek hiç geçmeyenlerin kent fizyonomisine katkısı ise beş yıldızlı otellerle yaldızlı villalardır.’
Bu mektup dizisi, 2017’de arabayla İstanbul’dan Portekiz’e yapılan bir gidiş dönüş yolculuğunu konu almaktadır. Serüvenlerim dudağınızı uçuklatmayacak belki ama çarpım tablosunu otuzlar basamağına dek ezbere okutacak size – eminim.
İstanbul’un Anadolu yakası kıyılarının en güzelleştiği yer hiç şüphesiz, Fenerbahçe yarımadasıdır. Dantel gibi denize uzanmış bu yeşil toprağın hikâyesi, açıklık ve kesinlikle bilinmiyor. Ama yine de, bazı bilgiler var. İşte İstanbul’un bu enfes köşesini sizlerle buluşturuyoruz.
Kadıköy’den kalkan tüm vapurların selam durduğu, İstanbul’un barok mimarisinin en özgün örneklerinden olan ve 1908’den bu yana yaşayan Haydarpaşa Garı 2012’den bu yana hizmete kapalı. Uzun bir renovasyon döneminin ardından peronların yapımına başlanan tarihi yapının, 2024 yılında hizmete açılması bekleniyor. Kent kültürünü ve belleğini yansıtan, türlü badire atlatan Haydarpaşa’da neler yaşandı?
İstanbul devasa bir kent. Güzelliği dillere destan olsa da her geçen gün devasa sorunlarla boğuşuyor. İstanbul’a kıyasla çok daha küçük bir şehir olan Berlin, birçok iyi yanı olduğu gibi ciddi sorunlu yanları da var. Hatta bazı kısımlar var ki, şok edici…
Geçtiğimiz ay ne olduysa oldu İstanbul’un dokusuna derin olarak işlemiş olan bu açık hava kültürü, İstanbul Valiliği tarafından yasaklanmaya kalktı. Valilik, bu 40 yılı aşkın süredir devam eden sosyal anlayışı kamu zararına buldu ve açık alanlarda alkol tüketenlere işlem başlatılacağını duyurdu. Bir genelgeyle! İstanbul birçok rengi içinde barındıran bir kent. İstanbul’a tek renk yakışmaz. O…
Kent ve mimari tarihimiz açısından önemli çalışmalara imza atan Doğan Kuban, kavramsal olarak kenti ve toplumun mimari farkındalığını masaya yatırıyor. Kentsel sorunların üzerinde düşünürken öncelikli olarak kentte yaşayanlar üzerine düşünmekten geçtiğini belirten Kuban, kent bağlamında bir ortak söylemin gelişmesi gerektiğine işaret ediyor. Bir megapol halini alan İstanbul’un kent ve insan etkileşiminin boyutlarını tartışmaya açıyor…
“Bir kentteki yapıları hayvanlara benzetmek olası. Neden olmasın, insan bu düşünceye biraz alışınca hiç de kötü bir şeymiş gibi gözükmüyor. İstanbul’da da her kentte olduğu gibi türlü çeşitli hayvan var. Aralarında oldukça ilginç olanlar bulunuyor. Örneğin şu tarih öncesi dönemde yaşamış büyük sürüngenleri andıran surlar, hisarlar.”
Dünya genelinde büyük toplumsal olayların yaşandığı 1960’lı yıllarda pek çok sanatçı, ticari ve geleneksel kurumlarla olan bağlantısını sorguladı. Daniel Buren’in de dâhil olduğu Kavramsal Sanat hareketi, sadece resim ya da heykelin sınırları içinde kalmayıp mimariyi ve mekânı sorguluyor…
İstanbul’un ilk Art Nouveau yapısı Botter Apartmanı’nın restorasyonu tamamlanan kısmı açıldı. Uzun yıllar metruk halde duran bina, “Casa Botter Sanat ve Tasarım Merkezi” olarak hizmete girdi.
İçinde büyük bir toplumsal birikimi ve kültürel zenginliği barındıran kent, çoğu zaman belirsiz bir tanıma bürünüyor. Kent insan yerleşim birimleri içindeki bir aşama mı? Mahalle, köy, kasaba, kent diye yapılan bir sıralama mı? Bir zamanların kent kültürü nasıl bir tarihsel dönüşüme uğradı? İsterseniz gelin kentin kültürel evrimine yakından bakalım…