Share This Article
Eski Mısır rivayetlerinden birine göre kedilerin göklerden gelen bir canlı olduğuna inanılıyormuş. Yani uzaydan. Hayvanlar içinde ayrı bir kutsanışı hak ettiğine dair kanı buradan kaynaklanıyormuş. Onun getirdiği uğur da bazen uğursuz diye nitelenişi de yine bu ayrıksılığına dayanıyormuş.
Kediler, çok uzun zamandan beri insana yaşamı öğreten özgür ve yeryüzünün özel varlıkları. Üstelik kendi gözlerinden insanın dünyayı görmesini istiyorlar; yaşamın içinde, biraz yalnız, çılgın, sakin, kendi hâlinde ve kendine özgü canlılar. Kısacası insan dünyasının tam ortasında ama ondan da ayrılar. Eski Mısır’da kutsanırken Ortaçağ Avrupası’nda uğursuz sayılıp öldürülen, ardından hakkı teslim edilen dostlarımız.
Selçuk Demirel’in çizdiği neşeli, kızgın, kararlı, obur, kurnaz, ilgisiz, üzgün, duyarlı, dengeli, keyifli, gizemli, tembel, uykucu, bağımsız kediler gözümüzün içine bakıyor. Bambaşka Kediler, bu “uzaylılara” dair anekdotlar ve sözler eşliğindeki çizgilerden oluşuyor.
“Yalnızlığı seven, ömrünün üçte ikisini uyuyarak geçiren, insanın hayatına istediği zaman istediği gibi katılan” kedilere, daha doğrusu “kedilerin Paris’teki dayısı” Demirel’in çizimleriyle ilgili Turhan Gürhan’ın da söyleyecekleri var:
Kediler aklımızdan geçmez sadece, kalbimizden de geçer. Selçuk’unkiler akıldan süzülüp kalpte bekletildikten sonra bize görünüyor. Onların çevikliğini zekâsına aktarmış bir çizerle karşı karşıyayız. Kediler kaslarını esnettiği gibi mizahçılar da aklımızın sınırlarını esnetir. (…) Kedi kendini anlatmaya çalışmaz, derdini anlatmaya çalışır. İstisnasız senin ilgilendiğin her şeyin üstüne gelir oturur. Tabiri caizse tüy diker. Selçuk da kedideki bu mizahı ortaya çıkarır. Her ne kadar ‘kedi ressamı değilim’ dese de şu dijital ortamda, sanal âlemde, Selçuk’un çizgileri beni hep soğuk olandan korumuştur. Zaten kedi de soğuğu sevmez. Neyse ki Selçuk, kedi çizmekten emekli olamayacak. Neyse ki bu işin emekliliği yok. Çünkü kedi çizmek onu dinlendiriyor.
‘Görünmezin bekçileri’
Françoise Giroud’nun “İnsan bir kediye sahip olamaz, kedi size sahip olur” dediği bir canlıyla karşı karşıyayız. Gecelerin bekçisi, gündüzlerin miskini, dokuz canlı olduğu söylenen ve asla köleleştirilemeyen kedilerle…
İnsanı her zaman kendi dünyasına dâhil eden, eşref saati geldiğinde insan dünyasına dâhil olan kedilerin hâlleri var Demirel’in çizimlerinde. Onlarla birlikte yaşayanların âşina olduğu hâller.
Kâh sokakta kâh evde, özgürlüğünden taviz vermeyen kedilerin hayata ve bizlere bakışını çizmiş Demirel; bir kez daha sözle çizgiyi buluşturmuş. Kedilerin şiirini yazanlardan, onlardan ilhamla kâğıda kaleme sarılanlardan ve yaşamına giren kedilerden esinlenerek onların dünyasını çizmiş. Küçük gibi görünen fakat aslında hayli büyük olan dünyasını, “Güneş birden batardı, her yerde kediler ve ağaçlar vardı” diyen Turgut Uyar’a selam göndererek görmeye uğraşmış.
Uğraşmış diyorum çünkü kedilerin dünyasını ancak onlar istediği ve izin verdiği kadar anlayabiliyoruz. Bunu kedilerle uzun zaman geçirenler bilir. Demirel de küçüklüğünden beri kedilerle yan yana. Ama en çok Kalamiti’yle vakit geçirmiş. Onun gidişinden sonra ise “kedisiz” kalmayı seçmiş. Fakat kedilere bakmaktan da onları çizmekten de vazgeçmemiş.
Demirel’in çizimlerinde dünyayı kucaklayan, insanlarla oynayan, çoğu zaman öğreten bilge, yaramaz, şefkatli ve Turhan Gürhan’ın da dediği gibi kendisini ispatlayan, bunu yaparken istediğini alan kedilerle karşılaşıyoruz. Witold Gombrowicz, kedilerin bu yönüne ve ısrarcılığına dikkat çekiyor:
Bir kedinin sırtını okşamaya başladı mı, artık durma hakkı olmaz insanın.
Görünmezleri gören, göstermeye çalışan ve René de Obaldia’nın dediği gibi “görünmezin bekçisi olan” kedilerin hikâyesini çizgilerle anlatıyor Demirel; kendisindeki eksiği bilen, savruk gibi görünürken son derece kararlı olan, sağlam adım atan, kimi zaman şaşkın kimi zaman umursamaz ama her zaman her şeyin farkında, karmaşık oyunlar peşinde olmasına rağmen yalın yaşayan kedilerle karşılaştırıyor bizi. Patricia Highsmith’in yazarak anlattığını çizimle yansıtıyor:
Kediler yazarlara hiçbir insanın sunamayacağı duyguları sunar: Ne talepkâr ne de rahatsız edici bir dosttur o. Sakin bir deniz gibi değişken ve dinlendiricidir aynı zamanda.
‘Kedinin verdiği ilham bitecek gibi değil’
Bilge Karasu’nun “umursamaz bağımsız” dediği, yeri ve zamanı geldiğinde “kendisini göstermeyi bilen”, ona kendi penceremizden bakma hatasına düştüğümüz için bir çırpıda “nankör” ve “bencil” dediğimiz kedilerin kendine nasıl yer bulabildiğini, daha doğrusu yer yaratabildiğini, dilini kavramaya başladığımız kedinin Jean Cocteau’nun dediği gibi “evin görünür ruhu” hâline nasıl geldiğini anlatıyor Demirel.
“Kediyi hiçbir şeye benzetmem, kedi kedidir” diyen Asaf Hâlet Çelebi misali kediyi salt kendisi olarak karşımıza getiren Demirel’in çizimlerinde, yaşamın içinde ama ondan ayrı başka bir yaşamda, dünyaya dâhil farklı bir dünyadaki kedilerle yüzleşiyoruz.
Kediler üzerine söylenebilecek hemen her şeyi çizgilerle dile getirmesi bir yana, onlarla paylaştığımız yalnızlığı ve kurduğumuz bağı ortaya koyuyor Demirel. Dahası, kedinin kendi başınalığını, özgünlüğü ve özgürlüğünü hatırlatıyor. René Char’ın “Uzanmış bir kedidir, sakinliğin nişanesi” dizesindeki gibi dinginliği görmeye davet ediyor hepimizi.
Demirel, kedilerin sıra dışılığını, eylemsizliğini, hafifliğini, yaşamdaki ağırlığını, kaçışını, gelişini, duruşunu, istediğini alışını, istemediği şeyi ifade edişini, eşsizliğini ve birbirine benzemeyişini, onlara atfettiğimiz erdemleri, onlarla ilgili oluşturduğumuz önyargıları, onların bu yargılardan ustalıkla nasıl sıyrıldığını ve daha pek çok özelliğini anlatıyor Bambaşka Kediler’de. Gürhan, hem kedilerin ele avuca sığmaz hâllerini hem de Demirel’in anlattığı o pek çok şeyi özetliyor:
Kediler bu dünyada yalnız yaşadığına inanır. Böylece gördükleri her şeye şaşarlar. Kedi görüldüğünü gördüğü anda çok şaşırır. Sanki görülmez olduğunu sanır. Yazarların insanları tanımlamak için kullandığı sıfatları, Selçuk kedilerin yüzünde verir. Çizdiği bazı kediler boyanmayı bekler, bazıları zayıflamayı, bazıları şeffaf kalmayı… Bir kedi her zaman daha farklı çizilebilir. Sonsuz hâlleri vardır çünkü. Bunu da has kediciler yakalayabilir. Kedinin verdiği ilham bitecek gibi değil.
Bambaşka Kediler, işte o ilhamın ürünü, bakıp kedileri anlamaya çalışmanın yansıması.
Bambaşka Kediler, Selçuk Demirel, Yapı Kredi Yayınları, 248 s.