Share This Article
Geçen yıl olduğu gibi bu yılda Türkiye siyasetinde bir yılda neler yaşandığını ve toplumsal gelişmeleri konuşacağız. Önceki yıllarda olduğu gibi 2024’te de önemli siyasal kırılmalar yaşandı. 31 Mart seçimleri Türkiye için önemli bir kırılmaydı diyebiliriz. CHP ilk kez haritanın rengini değiştirdi. Bununla birlikte bu yıl tartışmalı dış politika hamleler yargı süreçleri ve toplumsal olaylarla dolu bir yıl oldu.
Gelin isterseniz bu başlıkları tek tek ele alalım…
31 Mart seçimleri Türkiye Siyasi Arenası için bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçti. 31 Mart 2024 yerel seçimleri. Seçimlere katılım oranı yüzde 78’di. Bu oran bir önceki yerel seçimlere göre yüzde 6.18’lik bir düşüşü gösteriyordu. Cumhuriyet Halk Partisi 37,81 oyla birinci parti olarak seçimlerden ayrıldı. AKP ise 35,49’da kalarak ikinci sırada yer aldı. Bu aynı zamanda Türkiye’deki siyasi dengelerin yeniden şekillendiğinin önemli bir göstergesiydi. CHP 2019 yerel seçimlerine göre Büyükşehir Belediye başkanlıklarında önemli bir artış göstererek sayıyı 14’e çıkardı.
Bu çok önemliydi. Özellikle İstanbul, Ankara, gibi büyükşehirlerdeki belediye başkanlıklarını CHP almış oldu. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu yüzde 51 oy oranıyla yeniden seçilirken Ankara’da Mansur Yavaş yüzde 60,44 oyla koltuğunu korudu.
Başarı CHP’nin ülke genelindeki gücünü arttırması açısından da önemliydi. Seçimlerde belediye meclis üyelikleri ve il genel meclis üyeliklerinde de önemli değişimler gözlendi. CHP 300 il ve 6558 ilçe meclis üyeliği kazanırken AKP 596 il ve 8174 ilçe meclis üyeliği aldı.
Bu sonuçlar seçmenin yerel yönetimlerdeki tercihlerinde de değişim olduğunu ciddi şekilde ortaya koymuş oldu. Tabii bu dönüşümün ardında hep neler yattığı konuşuldu. Aslına bakılırsa 22 yıllık bir iktidardan bahsediyoruz. Gelinen noktada iktidarla cisimleşen AKP’nin içi bir açıdan çöl kuraklığını yaşıyor. Bu 31 Mart seçimlerinde de ortaya çıktı.
AKP’nin seçim kaybı
Etkili adaylar bulunamaması çok ciddi bir sorundu. Yani Murat Kurum ve Turgut Altınok‘un bu isimlerin ortaya atılması kendi seçmeni ve örgütlü tabanında da ciddi şekilde eleştirildiğini gördük o dönemde. Bu süreçte tabii ki muhafazakar seçmen tarafından da şu görülmüş oldu. Ne kadar sahip çıksa da bir tek adam rejiminde süreçler demokratik olarak işletilmediğinde ortaya çıkan tablo hemen hemen bu.
Yani denilebilir ki, muhafazâkar seçmen gözünde de 22 yıllık AKP iktidarı gün geçtikçe çürüyen kendileri açısından tırnak içinde kendi değerlerini rafa kaldırmış bir parti görünümüne bürünmüştü. Öyle ki, liderin etrafında toplanan bir azınlığın seçim süreçlerinde çok daha aktif olarak söz sahibi olduğu o süreç içerisinde hatırlarsak sürekli eleştirilen bir başlıktı.
Örgüt içinde kendisine yer açabilmek için ciddi anlamda itaat eden bir kuşak yetişmiş oldu. Öyle ki, Erdoğan kendi liderliği altında kendisine alternatif oluşturabilecek ışık gördüğü adayları da daha işin başında tasfiye etti. Dolayısıyla çevresinde yeteneksiz isimler ortaya çıkmaya başladı. Böylesi bir tablonun içine sıkışmış durumdaydı AKP. Tabii sınıfsal olarak da AKP’nin dayandığı taban çok ciddi değişime uğradı.
22 yıllık süre zarfında. Öyle ki, iktidar bir açıdan beyaz Müslümanlık yarattı. Kendi çevresini topladığı şahinler ve etrafındaki 1inci 2 3üncü halkalardan bahsediyoruz. İktidardan nem alan bu siyasal ilişkilerden ekonomik rant sağlayan bir sınıf ortaya çıkmış oldu. Dolayısıyla kendi seçmeni içerisinde de bir sınıfsal kopuş yaşadı AKP. Öyle ki yoksulların oyuna talip olan fakat kendi seçkinlerine büyük bir servet aktarımı yapan, toplumsal gelir eşitliğini sağlayamayan, sağlamayan bir gemiyi andırıyordu.
AKP başta 2002 öncesinde reddettiği her şeyi kendi fiili olarak göstermiş olan bir siyasal İslamcı pratikten bahsetmek mümkün. Dolayısıyla Erdoğan’ın elini en çok güçsüzleştiren figür olan Fatih Erbakan da bu sınıfsal ayrım sonrasında ortaya çıkan muhafazakar ama AKP’nin yarattığı tabloya karşı tepkisini yüksek sesle dile getirmese de bunu içten içe yaşayan muhafazakar çevrenin oyuna talip oldu. Bu dinamik aslında Fatih Erbakan’ı devreye sokmuş oldu.
AKP ve saray rejimi seçmenine güvendi
Bununla birlikte özellikle son dönemde İsrail’in Gazze müdahalesi sonrasında ortaya çıkan AKP ve İsrail’in ticaretinin el altından aktif olarak işli oluşu ciddi anlamda bir kırılmaya yol açtığı biliniyor ve aslında Fatih Erbakan’ın arkasında konumlanan ve bir dönem AKP seçmeni olmuş olan bu seçmen profili AKP’ye bu süreçte sırtını dönmüş oldu. Tabii ki, şöyle bir durum da var. Göçmen ve sığınmacı meselesi de seçime damga vurdu. Burada da tabii şöyle görmek gerekiyor.
AKP’nin seçmen profilinin yaşadığı ve ciddi oy aldığı bölgeler aslında yoksul. Halkın yaşadığı bölgeler buralar ve göçmen ve sığınmacılar kontrol altına alınmadan bu bölgelerde kendilerine yeni yaşam alanları inşa etmeye başladılar ve tabii bu durum da doğal olarak bir rekabeti çatışmayı beraberinde getirdi. Bunların en başında istihdam sorunu meselesini masaya yatırmak gerekiyor. Kayıt dışı göçmenlerin çok büyük kısmı aslında ucuz iş gücü olarak görüldü. Sanayi çevreleri tarafından ve küçük esnaf tarafından. Ucuz iş pazarının içerisinde çatışmalar her geçen gün arttı.
Bu mesele de içten içe AKP’ye yönelik bir öfkeye neden oldu. Bu iktidar cenahı tarafından ne kadar işte din kardeşlerimiz bizim başımızın tacı olarak resmedilse de sofraya yansıyan da bir gerçeklik var. Bu meselenin de günün sonunda sandığa yansıdığını gördük. Tabii saydığımız tüm bu sorunlu başlıklara karşın muhalefetin de bu sorunlara karşı bir ajandası yoktu. Aslında somutlaşan tek şey “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden bir seçim zaferi kazanma beklentisiydi. Dolayısıyla, bu başlıklara dair de ciddi eksik leri oldu.
31 Mart seçimleri öncesi görülüyordu aslında. 28 Mayıs 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu enerjiyi muhalefet doğru şekilde konumlandıramadı aslında. Toplumda ortaya çıkan değişim beklentisini karşılayamadı ve Recep Tayyip Erdoğan‘ın siyasi kariyerinde dört yıl daha kazandırdı. Elbette bu zaferin ardından her şeyin güllük gülistanlık olduğu bir ortam düşünüldü ve bir noktada da AKP ve saray rejimi seçmenine güvendi. Fakat e ortada giderek çün bir sistem olduğu da toplum nezdinde görülen tartışılan bir başlıktı. Muhafazakar cenah dair mevcut yapının ciddi biçimde sorgulandığını görüyorduk.
Fatih Erbakan faktörü
AKP’nin son 10 yılda iyiden iyiye yozlaşan kadroları nepotizmin tüm örgüde sirayet etmesi, bürokratların yani organize suç liderleriyle yan yana görüntüleri, depremin ardından yaşananlar, ekonomik kriz, ciddi bir adaletsizliği gündeme getiriyordu. Dolayısıyla sağ muhafazakar seçmende dahi AKP’den ciddi şekilde uzaklaşma, kopma gözlendi. Dolayısıyla tek adamın yol açtığı Türkiye sosyolojisinde dip dalga günden güne enerjisini toplayarak büyüyordu.
31 Mart seçimlerine gelene kadar herkes Erdoğan’ın hamlesini bekliyordu. Tabii ki şöyle bir durum var. Artık Türkiye’de özellikle İBB’nin de el değiştirmesiyle beraber kaynaklar istenilen şekilde kullanılamadığı bir seçimde yaşamış oldu AKP. Çünkü İstanbul demek Türkiye demek aslında. Türkiye ekonomisi demek. Dolayısıyla ve merkezi bütçeden sürekli adaylar desteklendi. Fakat seçim döneminde de gördük ki istenilen kırılmayı bir türlü yaratamıyordu Murat Kurum ve Turgut Altınok.
AKP’nin içerisinde bir enerji kaybı olduğu, yerel yönetimlerde özellikle bir enerji kaybı olduğu görülüyordu. Dolayısıyla ya medet dedi ve AKP, “94 ruhunu” yani refahyol belediyeciliğini diline dolayarak işin içinden sıyrılmaya çalıştı ama nafile olmadı. Ortada büyük belirsizlik vardı. Tabii ki sürecin içerisine yeni katılan aktörler de bir şekilde Bunda etkili olabilir. Yani Yeniden Refah Partisi‘nin Fatih Erbakan‘ın orada 31 Mart seçimlerinde AKP’nin elini ciddi şekilde zorlaştırdığı bir tabloyu görmüş olduk biz ve seçimde ciddi bir yenilgi aldı AKP…
Tabii bir de ekonomik faktörler var. Seçim sonuçlarının analizinde ekonomik faktörlerin önemli ölçüde rol oynadığı aslında görüldü. Tüketici güven endeksi verileri 2023 genel seçimleri öncesinde artan güvenin seçim sonrası hız da düştüğünü ve yerel seçimler öncesinde yeniden yaratılamadığını gösteriyor. Bu durum seçmenin iktidar partisinden uzaklaşmasına ve CHP’nin oylarının artmasına neden olduğu da belirtiliyordu. Evet bir güç kaybı yaşadı AKP ve yıl içerisinde bu süreci aslında kayyumlarla aşma yoluna gitti. Birazdan aslında o o süreçlere de yakından bakacağız ama şurası bir gerçek.
Ciddi şekilde kan kaybettiği toplumsal güvenin 2000’li yıllardaki seviyenin çok daha altın düştüğü bir kırılgan zeminde ilerliyor ve bu zemin her an kayabilir. AKP ne kadar bu yapıyı revize edeceğini ve farklı bir süreç açılacağını iddia etse de aslında yapının kendisi tek bir adamın atacağı adımlarla şekilleniyor. Dolayısıyla toplumda ciddi bir belirsizlik de hakim olduğuna göre AKP’nin içerisinde yerellerde bundan sonra nasıl bir pozisyon alacağı, neler yapacağı çok belirsiz.
Dediğimiz gibi bir belediyecilik üzerinden 2000’li yıllardaki o enerjiyi yansıtması çok daha zor olacak. Çünkü ekonomik kriz her geçen gün, enflasyon her geçen gün daha derinleştiğine e göre ve şartlar değişmediğine göre ve bu şartları değişecek siyasal ortam oluşmadığına göre toplumun beklentilerini de karşılaması çok zor AKP’nin.