Share This Article
Her performans sanat mıdır? Her bedensel gösteri performans mıdır ve hepsi heyecanlandırır mı? Hayır. Benim de anlamsız bulduğum çok fazla girişim oluyor. Hatta tüm bunu yapan arkadaşlarımdan özür dileyerek direkt söyleyeceğim ama en deli olduğum olay müzik eşliğinde kendini oradan oraya atıp bir yandan tuval üzerine resim yapma hali, en yumuşak haliyle hiç benlik değil diyip geçeyim bari.
Action painting’i ve bunu ortaya çıkaran ismi Jackson Pollock‘u sevmiyor değilim yanlış anlaşılmasın. Veya Yves Klein‘ın antropometrileri beğenmiyorum sanılmasın.
Dönemin bam güm işleridir çok kuvvetli ve hayran olunası deliliklerdir. Fakat günümüzde kavramsal anlamda içi boşaltılmış birtakım eylemler olabiliyor. Bence bu tarz girişimlerden dolayı da insanlar performans sanatına uzaklaşıyor ya da bunu dalga geçmeye hazır bir hale getiriyor.
Başka sebepler de var tabii ama kötü örnekleri konuşmak yerine iyileri konuşalım ve heyecanlanalım derim. O yüzden sanat tarihine dönelim neymiş, nasıl ortaya çıkmış, kimler neler yapmış kısa kısa konuşalım.
‘Jüri Yok Ödül Yok’
“Performans” 1960’ların sonunda ortaya çıkmış ve günümüz sanatının gelişimini etkilemiş olan bir sanat yaklaşımıdır. Öyle bir anda değil tabii 20.yüzyıldan itibaren başlamış ve sanatçıların sanatın sınırlarını ortadan kaldırmak için yaptığı girişimlerinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Biçimciliğe karşı çıkarak, yepyeni arayışlara girmişler. Çünkü bu dönemde savaş ortamının gerginliğiyle insanlık ciddi buhranlı, kaotik bir havanın içinde yaşıyor.
İşte bu dönemde ilk anlamsal yıkım olarak Dadadistler çıkıyor ortaya. Bunalımın etkisinden çıkmak için adeta yaka bağır yırtan Dadaistler kaosa gömülmüş sanat ortamına yaşam enerjisi getiriyor. Ellerine ne geçerse bir araya getirip özgürce üretmeye başlıyor ve bütün tabuları birer birer yıkıyorlar.
Anlamlı içerikler aramak yerine zihnini dünyaya açmak için her şeyi sanatın parçası haline getirmeye başlıyorlar. Bu akımın içinde yeni sorgulamalar yaratan Duchamp geliyor. Meşhur Duchamp ve pisuvarı.
Duchamp’ın da kurucularından olduğu Bağımsız Sanatçılar Derneği 1918’de bir ilan yayınlıyor. Bu bir sanat yarışması ama ilanda “No juri, No prizes” yazıyor. Yani “Jüri Yok Ödül Yok” diyordu.
Gönderilen bütün eserler alfabetik sırayla sergilenecekti ve bu ilana 1235 sanatçı tarafından 2 bin 125 eser gönderilmişti. Aralarından sadece bir tanesi reddildi o da Fountain isimli pisuvardı.
‘Sanat nedir?’
Duchamp bu ilan yayınlandıktan sonra tuvalet malzemeleri satan mağazaya gidip pisuvarı satın alıyor. Atölyeye getirip R.Mutt ismiyle, yani sahte kimlikle imzalayarak sergiye gönderiyor. Sergi komitesi bunun bir sanat eseri olmadığını belirterek reddettikten sonra Dadaistler arasında curcuna kopuyor ve Duchamp Bağımsız Sanatçılar Derneği’ndeki yönetim kurulu görevinden istifa ediyor.
Duchampın ilk ortalığı karıştığı eseri olmadığı gibi en yankı uyandıranı bu oldu. Çünkü onun ısrarla ortaya koymaya çalıştığı şey “Sanat nedir?” sorusunu yeniden sordurmak ve sınırlarını yıkmak için tartışmalar yaratmaktı.
Görsel hazdan ziyade zihinsel tatminin peşindeydi. Sanatı zanaat alanından uzaklaştırıp fikirsel beceriye çekmek istiyordu. Pisuvarı işe yarar bir obje olmaktan çıkarıp, ona bir de isim verip, galeriye koyup estetik bir gözle bakalım diyor. Bu şekilde nelerin sanat olabileceğini sorgulattığı çok güçlü bir çalışma olarak tarihe kazınıyor.
Dönemin asi ruhunu bu tartışmalar besledikçe performans sanatının da ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor çünkü artık bedenin sanata nasıl dahil olabileceği merak edilmeye başlanıyor.
Bölümün geri kalanını Spotify ve YouTube kanalları üzerinden dinleyebilirsiniz.